BEDENSEL ZARARLARDA SİGORTA VE TAZMİNAT DAVALARI


Hüseyin ACAR

Kurucu Avukat

BEDENSEL ZARARLARDA SİGORTA VE TAZMİNAT DAVALARI

I- Genel Bakış

Bireyden yola çıkarak toplumsal yaşama evresine geçmenin en önemli koruma kalkanı olan Yaşama hakkı, siyasal amaçlı "İnsan Hakları" söylemlerinden çok daha önemlidir. Yaşama hakkının ayrılmaz parçası "sağlıklı yaşama" hakkıdır. Biz yalnızca haksız eylem veya hukuka aykırı bir olay sonucu ölüm/öldürme veya bedensel zarara uğratma nedeniyle ödenecek tazminatın ne olması, nasıl hesaplanması gerektiği konusunu inceleyeceğiz.

II- Bedeni Zararlar Ve Tazminat Hesabı 

1- Tazminat ve zarar kavramları

Tazminat, haksız eylem veya hukuka aykırı bir olay sonucu, isteyerek veya istemeyerek verilen maddi ve manevi zararların karşılığıdır.Tazminat ödenmesini gerektiren "zarar" kavramı konusunda ne yazık ki, mal ve can zararları ayrımı yapılmamakta; zarar, "malvarlığında eksilme, malvarlığının aktifinin azalması, pasifinin artması, kazanç kaybına uğranılması" biçiminde tanımlanmaktadır.

2- Tazminat Miktarı Nasıl Belirlenmelidir ?

Ölen desteğin veya bedensel zarara uğrayan kişilerin yaşına, işine, gelir ve kazanç düzeyine bakılmaksızın " ortak ve eşit" bir tazminat ölçüsü bulunması gerektiği düşüncesindeyiz. Şimdilik önerebildiklerimiz şunlardır:

a) Sosyal Güvenlik ve Sigorta desteğinin güçlendirilmesi gerekir. b) "can sigortaları"nın hemen tüm iş kollarında ve meslek alanlarında "zorunlu" hale getirilmesi gerekir. c) Ekonomik ve toplumsal yapıları eşit olmasa bile, az çok birbirine benzeyen ülkelerde aynı tazminat ölçülerinin ve aynı hesap yöntemlerinin uygulanması yönünde çalışmalar yapılmasını öneriyoruz. d) Bunun için öncelikli olarak ortalama "yaşama tabloları" oluşturulmalı; hesap formüllerinde birlik sağlanmalıdır. e) Ülkemizde elli yıldan fazla bir sürede %5 artırım değerli "sabit rant" formülleri uygulanmış ve Sosyal Güvenlik Kurumları da gelir bağlama işlemlerinde bu formülleri kullanmış iken, 1993 yılında "progressif rant" adı altında, aslında kazançların hiç artmadığı bir hesaplama biçimi benimsenmiştir.

III- Ölüm Nedeniyle Tazminat Hukuksal ve yasal dayanak

Destekten yoksun kalma tazminatı, bizim Borçlar K. 45/2.maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre: "Ölüm sonucu "1"başka kimseler ölenin yardımından yoksun kalmışlarsa, onların bu zararlarını ödemek gerekir." Madde metninden anlaşılacağı üzere, ölenin yardımından (desteğinden) yoksun kalanlar "başka kimseler" olup, "destekten yoksun kalma tazminatı" isteme hakkı, mirasçılık sıfatından bağımsız, ölümle intikal etmeyen, destekten yoksun kalanların kişiliklerinde oluşan bağımsız bir haktır.Desteklik bir yaşam gerçeğidirAynı çatı altında yaşayan aile bireyleri veya ayrı yerlerde de bulunsalar birbirine yakın kişiler, yaşları, ekonomik düzeyleri ve konumları ne olursa olsun, yaşamları boyunca dayanışma içindedirler. Bu dayanışma, parasal olmanın ötesinde ve ondan çok daha fazla "yardım ve hizmet ederek, bakıp gözeterek, koruyup kollayarak, akıl vererek, yol göstererek, bilgi ve deneyimlerinden yararlandırarak" gerçekleşir.Kişilerin, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da, beden ve beyin güçleriyle, her zaman ve her durumda birbirlerine yardım ve hizmet ederek destek oldukları bir "yaşam gerçeği"dir. Hukuk, toplumbilim kurallarına ve özellikle uygulandığı ülke halkının gelenek, görenek ve inançlarına göre biçimlenmek zorundadır. Aksi takdirde, toplumdan ayrı düşer, işe yaramayan soyut bir kavram olur.

IV- Kavramlar Ve Tanımlar 1- Destek ve Desteklik Destek, yaşadığı sürece yakınlarına maddi ve manevi dayanak olan, "bedensel ve düşünsel etkinliğiyle" yardım ve hizmet eden kişidir.Desteklik türlü biçimlerde olabilir:

a) Para vererek, b)Yardım ve hizmet ederek, c) Koruyup kollayarak, d) Akıl vererek, yol göstererek, e) Bilgisinden ve deneyimlerinden yararlandırarak, f) Yiyecek, elbise, mesken sağlayarak, g) Eğitim masraflarını karşılayarak gerçekleşebilir.

Ancak, destek sayılabilmek için ölenin mutlaka ölüm zamanında bir kimseye yardımda bulunmasına gerek yoktur; ilerde kurulacak olan yardım ve gözetim ilişkisi de B.K. m.45/2'nin uygulanması için yeterlidir. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, iki tür desteklik söz konusudur:

a) Gerçek destek, b) Varsayımsal destek.

Gerçek destek , öldüğü güne kadar başkasına sürekli ve düzenli bir biçimde bakıp gözeten ve çeşitli yardımlarda bulunan kişidir. Bugünkü görüş artık parasal desteklikle sınırlı tutulmadığına göre, kişiler hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da beden güçleriyle birbirlerine hizmet ederek destek olurlar. Örneğin, hizmet etmek (ev kadınlarının ev hizmetleri) maddi destek sayıldığına göre, çocuk-yaşlı, kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın en azından asgari ücretler düzeyinde destek tazminatı hesaplanmalıdır. Bunun gibi, ileri yaştaki ve emeklilik çağındaki kimselerin de, ayrıca kazançları ve malvarlıkları olmasa dahi bedensel varlıklarıyla, birikimleri ve deneyimleriyle yakınlarına destekliği kabul edilmelidir.Varsayımsal destek , ölüm olmasaydı, yaşamın ve olayların olağan akışı içerisinde ilerde kurulacak bakma ilişkisi uyarınca destek olması beklenen kimsedir. Çocukların ana ve babalarına destekliği buna örnektir. Nişanlıların da gelecekte birbirlerine destek olacakları genel kabul görmekte, ancak bu konuda sakıngan davranılmaktadır. Bizce, evlenme hazırlığı içinde oldukları kanıtlanabilen nişanlılar veya sözlüler birbirlerinin varsayımsal desteği sayılmalıdırlar.

2- Destekten Yoksunluk Ölenin bedensel ve düşünsel etkinliğiyle sağladığı yardımlardan, hizmetlerinden, bakım ve gözetiminden, koruyup kollamasından, bilgi ve deneyimleriyle yol göstermesinden yoksun kalınmasıdır. Destekten yoksunluklukta "yoksun kalınanın ne olduğunun" araştırılıp saptanması ve tazminatın buna göre belirlenmesi gerekir. 3- Tazminatın Ölçüsü

Parasal desteklikte tazminatın ölçüsü öncelikle "gerçek kazançlar" olup; gerçek kazançlar kesinlikle saptanamıyorsa, ölenin mesleğine, yaptığı işe, bilgi ve deneyimine göre gerçek kazançlarının ne olması gerektiği gerek ilgili meslek kuruluşlarının görüşü alınarak ve gerekse uzman bilirkişiden yararlanılarak belirlenecek ve tazminat buna göre hesaplanacaktır.Yargıtay, ticari defter ve vergi kayıtlarının, işyerlerinde düşük ücretler üzerinden düzenlenen ücret bordrolarının gerçek kazancın tespitinde esas alınamayacağı; ölen kişinin kazanç düzeyinin yöntemince araştırılması gerekeceği görüşündedir.Yardım ve hizmet ederek desteklikte "asgari ücretler" birim alınacaktır.Varsayımsal desteklikte, desteğin ilerde seçeceği meslek belli ise, bu mesleğin sağlayacağı kazançlar üzerinden, meslek henüz belli değilse asgari ücretler üzerinden tazminat hesaplanacaktır.

V- Destekten Yoksunluk Konusunda Doğrular Ve Yanlışlar

1- Destekten yoksunlukta "yoksun kalınan" ölen kişinin "bedensel ve düşünsel" etkinliği ve bu etkinliğin kaybedilmesidir.Özellikle, aynı çatı altında yaşayan veya ayrı yerlerde olsalar dahi aile bireylerinin, parasal olmasa bile, birbirlerine yardım ve hizmet ederek destekliğinin bir yaşam gerçeği olduğu; ölümle bu destekliğin sona ermesinin başlı başına "destekten yoksun kalma tazminatı" istemek için yeterli olacağı kabul olunmuştur. Örneğin, ev kadınlarının ev hizmetlerini yaparak ayın çatı altında yaşayan aile bireylerine destekliği tazminat isteğinin haklı nedenlerinden sayılmıştır.Bir Yargıtay kararında, yardım ve hizmet ederek desteklik konusunda: " Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Hizmet edimlerinden yoksun kalma durumunda, bunun karşılığı olarak maddi tazminatın ödetilmesi, Borçlar Yasası'nın 45. maddesine uygun düşer " denilmiş;Ölenin "bedensel ve düşünsel etkinliğiyle sağladığı desteklik" ise tazminatın tek ölçüsü kabul edilmiş; ölenden yüklü bir malvarlığı kalmış ve yakınlar bu yüzden zenginleşmiş ya da onlar zaten bakım ihtiyacı bulunmayan varlıklı kimseler olsalar dahi, ölenin "çalışarak, yardım ve hizmet ederek " sağladığı desteklikten yoksun kalınması, başlı başına tazminat istemek için yeterli bulunmuştur.

2- Varlıklı kimselerin destek tazminatı isteyemeyecekleri görüşü yanlıştır.Yargıtay kararlarında, ölenin yakınları varlıklı kimseler olsalar bile destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri açıklanmış; uzun yıllardan beri sürdürülen bu kararlarda " Davacıların maddi durumlarının ve gelirlerinin pek fazla ve yeterli derecede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları, destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. Destekten yoksun kalma, yalnız parasal yardım olarak düşünülemez; başka bir kararda "Geçim sıkıntısı olmayan bir kimsenin, bir yakınını kaybetmesinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı isteyemeyeceğinin kabulü, 45'inci maddesi 2'nci fıkrası hükmünün amacına aykırı düşer" denilerek, varlıklı kimselerin destek tazminatı isteyemeyeceklerine ilişkin bilim çevrelerince bir saplantı halinde yinelenen "bakım ihtiyacı" kavramının yanlışlığı ortaya konulmuştur.

3- Bakım gücü - bakım ihtiyacı kavramları yanlış ve yanıltıcıdır.

a)"Bakım gücü-bakım ihtiyacı" kavramlarından yola çıkılarak, ölenin bakım gücü yoksa veya yakınların bakım ihtiyacı bulunmuyorsa "destek tazminatı" istenemeyeceği görüşü yaşam gerçeklerine de aykırıdır. Çünkü, yoksun kalınan yalnızca ölenin "bedensel ve düşünsel" varlığıyla sağladığı desteklik olup, kişiler hangi yaşta olurlarsa olsunlar, bir kazançları ve malvarlıkları bulunmasa da, beden güçleriyle, her zaman ve her durumda birbirlerine yardım ve hizmet ederek destek oldukları bir "yaşam gerçeği"dir.

b) Ölen yönünden, bakım gücünün yalnızca parasal değil, yardım ve hizmet ederek de desteklik olduğu, bir arada yaşayan kişilerin, özellikle aynı çatı altındaki aile bireylerinin birbirlerine yardım ve hizmet ederek destek sağladıkları bir yaşam gerçeği olduğuna göre,her bireyin yaşadığı sürece yakınlarına "bakma gücü" vardır. "Desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir" Yaşlı karı kocanın emeklilik günlerinde birbirlerini bakıp gözetmeleri, hastalıklarında yanlarında bulunmaları ve hatta bir tas çorba, bir bardak su vermeleri dahi destek sayılmak için yeterlidir.

4- Ölen kişinin primlerini ödeyerek kendisine ve yakınlarına sağladığı sigorta güvencelerinin tazminattan indirileceği görüşü de yanlıştır. Kişinin primlerini ödeyerek yaptırdığı yaşam sigortası ve kaza sigortalarının haksız eylemin yol açtığı zarardan indirilmesi söz konusu olamaz. Yaşam ve Kişisel Kaza Sigortalarından ödenen tazminatın kaynağı, haksız eylem olmayıp, daha önceden sigorta şirketi ile yapılan sözleşme olduğundan, haksız eylemden sorumlu kişilere karşı açılan davada hesaplanan tazminattan indirim söz konusu değildir. Kaza sonucu bedensel zarara uğrayan kişi, eğer önceden bir kaza sigortası yaptırmışsa, sigortadan tazminat alması, onun üçüncü kişilere başvurma ve zararın tamamını isteme hakkını ortadan kaldırmaz. Öte yandan, can sigortaları bir "meblağ" sigortası olduğundan, sigortacının da ödediği tazminattan dolayı, haksız eylem sorumlularına dönme (rücu) hakkı yoktur. Çünkü sigortacının da haksız eylemle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Kazaya uğrayan kişinin, hem Kişisel Kaza Sigortası'ndan ve hem de haksız eylem sorumlularından tazminat alması haksız zenginleşme ve malvarlığında nedensiz çoğalma değildir. Çünkü o kazalara karşı önlemini almış ve bunun için bir bedel (prim) ödeyerek kendine (veya yakınlarına) güvence sağlamıştır.

5- Sosyal Güvenlik Kurumlarının ölüm dalından bağladığı gelirler de indirim konusu olamaz.Sosyal Güvenlik Kurumlarının ölüm dalından bağladığı dul ve yetim aylıkları ile anaya ve babaya bağlanan gelirler, destek tazminatı ile ilişkilendirilemez ve tazminattan indirim nedeni olamaz. Özellikle trafik kazalarında, davacılara sosyal güvenlik kurumlarından gelir bağlanıp bağlanmadığının veya kendilerinin yaşlılık aylığı alıp almadıklarının araştırılması gereksiz bir zaman kaybıdır. Zorunlu sigortaları yapan ve başvuru gününden başlayarak sekiz gün içinde sigorta tazminatını ödemekle yükümlü olan sigorta şirketlerinin de, haksahiplerine sosyal güvenlik kurumlarından gelir bağlanıp bağlanmadığını araştırma hak ve yetkileri yoktur.

6- Destekten yoksun kalan kişinin çalışıyor olması veya çalışmaya başlamasının davanın reddi sonucunu doğuracağı ya da tazminattan indirim nedeni olacağı veya tazminatın çalışmaya başladığı tarihe kadar hesaplanacağı görüşlerinin tümü haksız, insafsız ve hukuka aykırıdır.Bu görüştekiler, destekten yoksun kalan kişinin, bir işe girip çalışmaya ve kazanç elde etmeye başlaması durumunda "bakım gereksinimi" kalmayacağından maddi tazminat hesabının işe girdiği güne kadar hesaplanması gerektiğini; dahası, dul kadının, eşinin ölümünden sonra bir iş bulup çalışmaya başlaması ve kendi ihtiyaçlarını elde ettiği kazançla karşılayabilmesi durumunda, artık bu kimse yararına destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmemesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.

VI- Bedensel Zararlar 1- Yanlış bir değer ölçüsü:

Malvarlığı eksilmesi ve kazanç kaybı Borçlar Yasası 46. maddesindeki: "Bedensel bir zarara uğrayan kimse, çalışma gücünün tamamını veya bir kısmını yitirmekten ve ilerde iktisadi yönden karşılaşacağı yoksulluktan doğan zararını ve bütün masraflarını isteyebilir" hükmünün, geniş bir yorumu yapılarak "can" zararlarına ağırlık verilmesi olanağı varken, her nedense "malvarlığı eksilmesi ve kazanç kaybı" anlayışına saplanıp kalınmıştı. Daha sonra bu maddeci ve biçimci anlayış yumuşatılmış; (gene kazanç kaybı ve malvarlığı eksilmesi temel ölçü olarak alınmakla birlikte) güç (efor) kaybının başlı başına bir tazminat istemeyi haklı kılacağı, çünkü sakat kalan kişinin kazançlarında bir azalma olmasa bile, aynı işi yapıp aynı kazancı elde ederken daha fazla güç (efor) harcayacağı,salt bu nedenle tazminat istenebileceği anlayışına gelinmiştir. Öte yandan, uygulama alanı genişletilip, bir kimse çalışan ve kazanç sağlayan biri olmasa bile günlük işlerini yaparken sakatlığı oranında zorlanacağı gözetilerek, onlar için de tazminat hesaplanacağı kabul edilmiştir.

2- Güç kaybı görüşü:

Bu görüşte olanlara göre "çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün, gelir (kazanç) getirici şekilde kullanılması demektir. Burada aslolan kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma (çalışma) gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur." denilerek "can" zararlarına doğru bir açılım sağlanmıştır. Ancak ne var ki, burada da "kazanç" unsuru ağır basmaktadır. Aradaki fark, bedensel zarara uğrayan kişinin çalışma koşullarının ağırlaştığı, "kişinin kalıcı sakatlığı nedeniyle oluşan beden gücü kaybı sonucu gelirinde ve dolayısıyla malvarlığında bir eksilme olmasa dahi tazminat ödeneceği " anlayışına varılmış olmasıdır. Buna göre, beden gücünün belli oranda yitirilmesi durumunda, kişi, yaşıtlarına oranla daha fazla güç harcamak durumundadır. İşte harcanan bu fazla güç kaybı yüzünden haksız eylemden zarar gören kişinin tazminat isteme hakkı bulunmaktadır.Yargıtay'ın tüm dairelerinin ortak görüşü: "Beden gücü eksilen kişinin kazançlarında bir azalma olmasa bile, sakatlığı oranında harcayacağı fazla çabanın tazminat olarak ödenmesi gerekeceği" biçimindedir.

3- Çocukların beden gücü kayıpları:

Bu tür zarar hesaplarında da "güç kaybı" nedeniyle tazminat söz konusudur. Küçük bir çocuğun bedensel zarara uğrayıp yaşam boyu sakat kalması durumunda, ilerde çalışma yaşamına atıldığında sakatlığı oranında fazla güç harcayacağı görüşüyle, genellikle, onsekiz ile altmış yaş arası bir tazminat hesabı yapılmaktadır. Ancak ne var ki, çocuğun gelecekteki kazanç kayıpları ya da beden gücü kaybının karşılığı olan tazminat tutarları, olay günü ile onsekiz yaş arasındaki yıl süresi kadar iskonto edildiğinden, ortaya çıkan rakamlar yitirilen veya zayıflayan organın (beden gücü kaybının) tam karşılığı olamamaktadır.

4- Beden gücündeki eksilmenin günlük işlere etkisi:

Daha çok, ayrıca bir işi ve kazancı bulunmayan ev kadınları yönünden söz konusu olan bu uygulamada, ev kadınlarının kendi ev hizmetlerini yaparak aile bütçesinde tasarruf sağladıkları, bunun eksilmesi veya yitirilmesi durumunda bir maddi zarar doğacağı kabul edilmektedir. Burada da, güç kaybı söyleminde olduğu gibi, ev kadınının kendi ev işlerini yaparken sakatlığı oranında zorlanacağı ve daha fazla güç harcayacağı, beden gücündeki bu eksilmenin tazminat ödenmesini gerektireceği görüşü benimsenmiş; bu konuda bir çok kararlar oluşturulmuştur. İleri yaştaki ve emeklilik çağındaki erkeklerin sakat kalmaları durumunda tazminat isteyebileceklerine ilişkin bu görüşlerimizin Yargıtay'ın son kararlarıyla uygulama alanına girdiğini, artık onlar için de, günlük işlerini yaparlarken sakatlıkları oranında zorlanacak olmalarının bir tazminat nedeni kabul edildiğini gözlemlemekteyiz.

5- Kalıcı izler ve biçim bozukluklarının kazanç kaybına neden olup olmadığı:

Haksız eylem ve kaza sonucu yaralanan kişilerde kalıcı sakatlık oluşup oluşmadığının saptanmasında, başta Adli Tıp Kurumu ve Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere tüm sağlık kurulları Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri (SSİT) eki işgöremezlik çizelgelerinden yararlanmaktadırlar. Bizce bu çizelgeler son derece yetersiz olup, günümüzün koşullarına uygun değildir. Örneğin, görselliğin büyük önem taşıdığı günümüzde yüzde ve bedende kalıcı izler ve biçim bozuklukları için işgöremezlik (işgücü kaybı) derecesi verilmemektedir. Çünkü SSİT. Eki çizelgede estetik zararlar için bir bölüm yoktur. Oysa, BK.46. maddesinde yer alan ekonomik geleceğin sarsılması olgusu estetik zararları da kapsamaktadır. Bu konuda Türk Ceza Kanunu daha duyarlıdır. Çünkü, eski B.K. 456. maddesi 2. ve 3. fıkraları ile yeni TCK. 87 ve 89. maddelerinde bu konuda uzun süreli hapis cezalarına yer verilmiştir.

6- Sakatlık derecelerinin belirlenmesi konusu:

Ülkemizde sakatlık dereceleri Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü (SSİT) eki iş göremezlik çizelgelerine göre belirlenmektedir. Bu bir yasal düzenleme olup, buna aykırı değerlendirmeler geçerli değildir. Bu nedenle, birer "genel işlem şartı" niteliğindeki "Ferdi Kaza Sigortası" veya "Zorunlu Koltuk Sigortası" Genel Şartlarındaki "sakatlık cetvelleri" yasal düzenlemeye aykırı olduğundan bunlara göre sakatlık tazminatının hesaplanması yanlıştır. Sigorta tazminatının ödenmesinde SSİT Tüzüğüne göre belirlenecek sakatlık oranları esas alınmalıdır.

VII- Sigortalılar Hakkında Kısa Açıklama Ülkemizde, ölüm ve yaralanmalarda, zarar gören kişilerin kamusal korunmalarını sağlamak amacıyla, bazı faaliyet alanlarında iş ve işletme sahiplerinin yasa ve yönetmelikler gereği yaptırmaları "zorunlu" sigorta türleri şunlardır. 1-Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası 2- Zorunlu Karayolu Yolcu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası 3- Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası 4- Tüpgaz Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası 5-Tehlikeli Maddeler Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası

Bunlardan "Zorunlu Koltuk Sigortası" bir "can" sigortası olup, diğerleri zarar (sorumluluk) sigortalarıdır. Yolcu taşımada "Zorunlu Koltuk Sigortası"ndan ödenen meblağın, zarar sorumlularının ödeyecekleri ve sorumluluk sigortasından ödenecek tazminattan indirilmeyeceği bilinmelidir.

2- Güvence Hesabı :

Eğer sorumlular "zorunlu sigorta" yaptırmamışlarsa, zarar görenler, 5684 sayılı Sigortacılık K. 13-14. maddeleriyle düzenlenen "Güvence Hesabı"na başvurarak olay tarihindeki sigorta limitleri üzerinden tazminat isteyebileceklerdir. 5684 sayılı Yasa'dan önceki düzenlemede "Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı"na başvurular yalnızca 2918 sayılı KTK'daki Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası ile sınırlı iken, Güvence Hesabı'nın oluşturulmasıyla tüm zorunlu sigortalar kapsama alınmış; giderek 5684 sayılı Yasa'nın 13.maddesi 1.fıkrasıyla Bakanlar Kurulu'na kamu yararı açısından gerekli gördüğü hallerde yeni "zorunlu sigortalar" oluşturma yetkisi verilmiştir.

VIII- Sigortalarla Yaşanan Sorunlar

1- Genel açıklama

Trafik kazalarında ölüm ve yaralanmalar nedeniyle "zorunlu sigorta" poliçelerinden tazminat ödemekle yükümlü sigorta şirketlerinin hemen tamamına yakınının, tazminat ödememek veya ödemeyi olabildiğince geciktirmek için türlü yollara başvurdukları yıllardan beri yakınma konusudur.

2-Sigorta şirketlerinin tazminat ödememe yönünde direnimlerinden örnekler:

a) Yasal (8) günlük sürede tazminat ödenmemektedir. KTK'nun 98 ve 99 maddelerindeki emredici hükümlere aykırı olarak, gerekli tüm belgelerle başvurulsa bile, hiçbir zaman yasal (8) günlük sürede ödeme yapılmamakta; Yasa'da bulunmayan bir takım gereksiz belgeler istenmekte, yeni koşullar yaratılmakta ve başvuranlar aylarca, hatta yıllarca uğraştırılmakta, gereksiz davalar açılmasına neden olunmaktadır.

b) Gereksiz belgeler istenmektedir.2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 98. ve 99. maddelerinde sigortacıya verilecek belgeler sınırlıdır. Ancak sigorta şirketleri, hiç gerekli olmayan çok sayıda belge istemektedirler. Üstelik bunların çoğu yasal düzenlemelere aykırıdır. Örneğin;

i) Tazminatlar vergiden muaf olmasına karşın vergi dairelerinden ilişik kesme yazısı yazı istenmektedir. ii) Destek tazminatının mirasçılıkla bir ilgisi olmamasına karşın, mirasçılık belgesi istenmektedir. iii) Trafik kazası tespit tutanağı yeterli olmasına karşın kusur raporu istenmektedir. iv) Sosyal Güvenlik Kurumlarından gelir bağlanıp bağlanmadığına ilişkin yazı ve belge istenmektedir. v) Sigorta tazminatının ödenmesine bir engel oluşturmadığı halde, ceza davasının açılıp açılmadığına ilişkin belge istenmektedir. vi) Zarar görenler ile ilgisi bulunmayan sürücü alkol raporu istenmektedir. vii) Daha nice akıl almaz, akla gelmez, ilgisiz bir takım belgeler istenmekte; bütün bu istekler yerine getirilmiş olsa bile, bir takım sebepler yaratılarak ödemeler geciktirilmektedir. viii) Belgelerin fotokopi olması ve avukatın imzalı onayı yeterli iken, belge asılları veya mahkemeden ya da noterden tastikli belge istenmektedir.

Viiii) Bu da, eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 455-459.maddelerindeki eylemler nedeniyle 102.maddeye göre, bir ölü veya bir yaralı varsa (5) yıl, birden fazla ölü ile bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa (10) yıl iken, 5237 sayılı yeni Türk Ceza Yasası'nın yürürlüğe girmesinden sonra "Yasa'nın 66'ncı maddesine göre, bir ölü veya bir yaralı varsa 1"yıl, birden fazla ölü ile bir ölü ve bir veya birden fazla yaralı varsa yıl olmuştur.

ı) Zorunlu Koltuk Sigortası bir can ve meblağ sigortası olmasına karşın, yanlış bir uygulama sürdürülmekte, haksahipleri mağdur edilmektedir.

i) 4925 sayılı Karayolu Taşıma "Kanunu'nun 34'üncü maddesi gereği yürürlüğe konulan Karayolu Taşıma "Yönetmeliği'nin 63-68 maddelerinde yer alan "Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası" yolcular, sürücüler ve yardımcıları yararına oluşturulan bir "kişisel kaza sigortası"dır.

ii) Taşımacı, sürücü ve yardımcıları kusursuz olsalar bile, sigortacı ödeme yapmak zorundadır.

iii) Bir zarar sigortası değil, bir tutar (meblağ) sigortası olduğu için, somut zarar ne olursa olsun,  bir zarar hesabı yapılmaksızın poliçede yazılı tutar haksahiplerine ödenmek zorundadır. Bu nedenle yolcuların yaşı ne olursa olsun (kucakta taşınan çocuklar veya kundaktaki bebekler için dahi) ölüm ve yaralanma söz konusu olduğunda Koltuk Sigortası tazminatı eksiksiz ödenmek zorundadır. Bir "can" sigortası olduğu için, Zorunlu Koltuk Sigortası'ndan yapılan ödemeler, destekten yoksun kalma tazminatından veya sürekli işgöremezlik tazminatından indirilmez.

iv) Eğer Koltuk Sigortası ile birlikte Karayolu Zorunlu Taşıma Sigortasını veya Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortasını aynı sigorta şirketi yapmışsa, Koltuk Sigortası'ndan ödeme yaptıklarını, başkaca bir ödeme yapılamayacağını ileri sürmektedirler.

IX- Neler Yapılabilir ?

1- Sigortaya başvurularda belgeler eksiksiz olmalıdır. Trafik kazası tespit tutanağı, otopsi raporu, aile nüfus tablosu, ölenin işi ve kazancı hakkında belgeler. Bunlar zorunlu olanlardır. Bunların dışında (eğer varsa) Savcılık dosyasındaki ifade tutanakları, kusur incelemesi yaptırılmışsa bilirkişi raporu, iddianame, fezleke veya takipsizlik kararı, ceza davası açılmışsa bununla ilgili belgeler. (Belgeler arasında kaza yapan aracın sigorta poliçesi yoksa Tramer'den öğrenilebilir.) Bunların dışında başka belgeye gereksinim yoktur. Eğer sigorta şirketi ilgilileri yeni ve gereksiz belgeler istemede ısrarlı iseler hiçbir biçimde ödün verilmemeli, derhal yasal yollara başvurulmalıdır.

b) Bedensel zararlarda: Trafik kazası tespit tutanağı, kaza geçiren kişinin nüfus kaydı, kimlik bilgileri, işi, işyeri, mesleği, kazancı, öğrenim durumu hakkında belgeler ve bilgiler, hastane kayıtları ve tedavi belgeleri, Adli Tabip Raporu, Savcılık hazırlık dosyasından alınacak belgeler, (varsa) kalıcı sakatlığa ilişkin Sağlık Kurulu Raporu, böyle bir rapor yoksa, özellikle Zorunlu Koltuk Sigortasına başvurularda kaza geçiren kişi bir sağlık kuruluşuna sevkedilip rapor alınmalıdır.

2- Belgeler eksiksiz olup da, sigortacı (8) günlük yasal sürede ödeme yapmazsa: a) C. Savcılığına şikayette bulunulmalı, ceza yaptırımı istenmelidir. b) Zaman kaybetmeden derhal dava açılmalı; tazminat tutarı ile birlikte faiz, masraf ve avukatlık ücreti istenmelidir. 3- Tazminat, Yargıtayca öngörülen hesap formüllerine ve yerleşik ilkelere uygun hesaplanmış olmalıdır.Eğer, tazminat hesabı, Yargıtayca öngörülen hesap formüllerine ve yerleşik ilkelere uygun değilse, düşük miktarlı ödeme önerisi asla kabul edilmemelidir.

4- Kaza geçiren kişilerin kusura katılımı söz konusu değilse, sigorta şirketinin, sigortalısının kusuruna göre değil tam kusur esasına göre tazminat ödemesi gerekir.Borçlar 50-51 ve 142-146 maddelerindeki "ortaklaşa ve zincirleme sorumluluk" kuralları sigorta şirketlerine de uygulanmak zorundadır. Sigorta şirketi, sigorta ettirenin (işletenin) sürücüsünün kusur oranına göre tazminat ödemek isterse, bu asla kabul olunmamalıdır. Sigorta Şirketleri bu konuda direngen olup, yasa tanımaz bir tavır sergilemektedirler. Onlara, Borçlar Kanunu hükümlerinin yanı sıra, Sigortacılık Genel Müdürlüğü'nün 20.05.2008 gün ve 2008/25 sayılı tebliği anımsatılmalı; kusura göre tazminat ödemekte ısrarlı olurlarsa, hemen Savcılığa şikayet edilmeli ve aynı anda kaybetmeden tazminat davası açılmalıdır.

5- İbranameler bağlayıcı olmamalı, para ödenmeden ibraname verilmemelidir.

6- Sigorta Şirketlerinin Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan belge istekleri konusunda asla ödün verilmemelidir.Sigorta şirketlerinin, yasal (8) günlük ödeme sürelerini aşarak, Sosyal Güvenlik Kurumularından gelir bağlanıp bağlanmadığını soruşturma hak ve yetkileri yoktur. Tazminattan indirim, yalnızca iş kazalarında "kaza sigortası" dalından bağlanan gelirlerde söz konusu olup, sigorta şirketlerinin indirim nedeni sayılacak bu gelirlerin bağlanmasını bekleyerek (8) günlük ödeme süresini geciktirme hak ve yetkileri olmadığını bir kez daha belirtelim.

7- Tazminatlar her türlü vergiden bağışıktır. Bu tür belgeler isteyen sigorta şirketleri derhal şikayet edilmelidir.

8- Yargıçlar ve avukatlar yanlış zamanaşımı savunmalarını önlemelidirler.Ölüm ve yaralanmalarda zamanaşımı süreleri (8) ve (15) yıldır. Hiçbir zaman (2) yıllık zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Yargıçlar ve avukatlar, sigortacıların ve avukatlarının bu türden yanıltmalarını kesinlikle önlemelidirler.

9- Yolcu taşımalarında Zorunlu Koltuk Sigortası konusunda uyarılar

a) Bir can (meblağ) sigortasıdır. Ölümlerde poliçe tutarının tamamı ölenin mirasçılarına eksiksiz ödenmek zorundadır. Eğer ödenmezse, dava açmaya gerek yoktur. Alacak likit olduğundan derhal icra kovuşturması yapılmalı; itiraz halinde inkar tazminatı istenmelidir.

b) Koltuk Sigortasından yapılan ödeme tutarı, destekten yoksun kalma tazminatından indirilmez. Eğer bir sigorta şirketi Koltuk Sigortasından ödeme yapıldığını ileri sürerek, Zorunlu Taşıma Sigortasından veya Trafik Sigortasından ödeme yapmak istemezse ya da Koltuk Sigortası tutarını, destek tazminatı tutarlarından indirmek isterse, derhal şikayet yoluna gidilmeli ve vakit kaybetmeden dava açılmalıdır.

 
Av. Hüseyin ACAR (huseyinacar@resithukuk.com)