ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ NEDİR?

ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ NEDİR?

1.ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ NEDİR ?

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, suçu işlediği kesin olarak kanıtlanmamış sanık hakkında ceza verilemeyeceğini ifade etmektedir. Ceza Muhakemesi Hukukunun amacı maddi gerçeğe ulaşmaktadır. Ancak maddi gerçeğe ulaşmak için elde edilecek delillerin hukuka uygun olması gerekmektedir. Sanık ya da şüphelinin haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde toplanan deliller mahkemeler tarafından dikkate alınmamalı, hukuka uygun bir şekilde yargılama yapılmalıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu  2019/443 Esas  ,  2021/327 Karar sayılı dosyasında hukuka uygun bir şekilde yargılama yapılmasının önemini şu şekilde açıklamıştır :

‘‘Ceza usulü, ya da günümüzün deyimi ile ceza muhakemesi hukuku, kişi için öylesine önemlidir ki dünyada ceza usulü kadar hiçbir şey insanları ilgilendirmez. Hatta ceza usulü kusurlu bulunan bir toplumda huzurdan söz edilemez. Ceza kanunlarına karşı gelmemek insanların elinde olan bir şey olmasına karşın, kimsenin haksız yere takibata uğramayacağından söz etmek olası değildir. Bu hukuk dalının özgürlükler için ne denli önem arz ettiğini Ferri’nin şu sözleri en güzel şekilde açıklamaktadır; 'ceza kanunu suçluların, usul kanunu, suçluluğu sabit oluncaya kadar masumların teminatıdır'.
Ceza muhakemesinin amacı yukarıda açıklandığı üzere maddi gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insanlık onuru, hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun, insan hakları ihlallerine yol açmadan araştırılıp bulunmalı, ... gerçekleştirilmeli ve hukuki barış sağlanmalıdır.’’

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, masumiyet karinesinin bir uzantısıdır. Masumiyet karinesine göre sanık hakkında verilen karar kesinleşince kadar, sanığa suçlu muamelesi yapılamaz. Eğer sanığın suç işlediği kesin olarak ispatlanamazsa da sanık hakkında beraat kararı verilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinin 2.fıkrasında masumiyet karinesi şu şekilde açıklanmıştır : ‘Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.’

Anayasamızın 38.maddesinin 4.fıkrasında da “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” denilerek masumiyet karinesi korunmuştur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun önüne gelen bir dosyada ilk derece mahkemesi şüpheden sanık yararlanır ilkesini şu şekilde açıklamıştır :

Amacı maddi gerçeğin ortaya çıkartılması olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi 'kuşkudan sanık yararlanır' (dubio pro rea) ilkesidir. Bu ilkenin özü ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından taşıdığı önemden dolayı göz önünde tutulması gereken herhangi bir konudaki kuşkunun sanığın yararına değerlendirilmesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi bulunan şüpheden sanık yararlanır ilkesine göre yapılan ceza muhakemesinin sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği %100 anlamda kesinliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir (Ay 38/4 İnsan Hakları beyannamesi madde İHAS 6/2). böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi bir suçlunun cezasız kalmasının bir masumun mahkum olmasına tercih edilmesidir. Başka bir ifade ile masumiyet karinesidir (CMK Adalet Komisyonu Raporu). Bir kimsenin bir suçtan dolayı mahkûm edilebilmesi için o kimsenin suçu işlediğinin hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesin olması gerekir. Bu anlamda sanığın suçu bile işlemediği veya bir cezasızlık sebebi bulunduğu yönünde küçük bir şüphe bile sanığın beraat etmesini gerektirecektir. Ceza davasında, sanık suçsuzluğunu, savcıda sanığın suçlu olduğunu ispatlamak yükü altında değildir. Mahkeme resen yapacağı araştırma sonunda, yargılamaya getirilen ve tartışılan delillerin değerlendirilmesi ile sanığın suçluluğu veya suçsuzluğu konusunda bir hükme varacak, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayacaktır. Eğer mahkeme, eylemi sanığın gerçekleştirip gerçekleştirmediği konusunda vicdani bir kanaate varamıyor ise veya bu hususta bir şüphe varsa ve bu şüphe yenilemiyorsa ve eylemi sanığın gerçekleştirmiş bulunduğu delillere dayanarak vicdani kanaati ile söyleyemiyor ise sanığın o fiili gerçekleştirmediği kabul edilecektir. (Ceza Genel Kurulu 2018/433 E.  ,  2021/213 K.)

2.ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ GEREĞİNCE BERAAT KARARI VERİLECEK HALLER NELERDİR?

a)Hukuka aykırı delillerden yola çıkarılarak mahkumiyet kararı verilemez. Elde edilen delillerin hukuka aykırı olması durumunda suçu kanıtlayan başkaca delilin bulunmadığı durumlarda sanık hakkında beraat kararı verilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/433 Esas  ,  2021/213 Karar sayılı dosyasında bu yönde karar vermiştir :

‘‘Ceza muhakemesinde bir hususun hangi delille ispat olunacağı konusunda sınırlama bulunmayıp yargılamayı yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilen delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşmalıdır. Dolayısıyla yargılamaya konu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilmiştir. Ancak maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun değil, hukuk kuralları içerisinde, şüpheli ve sanığın hakları korunarak araştırılmalıdır.’’

b)Sanık hakkında kesin ve açık delillerin mevcut olduğu durumlarda mahkumiyet kararı verilmelidir. Bu husus Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 2019/7225 Esas ,  2021/29465 Karar sayılı dosyasında şu şekilde açıklanmıştır :

‘‘Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi uyarınca, sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti yargılama aşamasında toplanan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır.’’

3.ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİNİN UYGULAMA ALANLARI NELERDİR?

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi maddi sorunla ilişkilidir. Yapılan ceza yargılamasında suçu oluşturan eylemin sanık tarafından işlenip işlenmediği, işlenmişse ne şekilde işlendiği ve hangi muhakeme şartlarının uygulanacağı önem arz etmektedir.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, bir suç işleyen sanığın kastının ispatında, suçun işlendiği zaman diliminin tespitinde, suçu kimin işlediğinin tespitinde uygulanabilir.

Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 2021/24042 Esas ,  2021/20614 Karar sayılı dosyasında yargılanan diğer sanığın ifadesinden başka delilin bulunmadığı olayda sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir:

Sanık ... hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükme yönelik yapılan incelemede: Tüm aşamalarda atılı suçu kabul etmeyen sanık ... hakkında; diğer sanık ...'in atfı cürüm niteliğindeki beyanları dışında, cezalandırılmasını gerektirir her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gibi şüpheden sanık yararlanır evrensel ilkesi de gözetilmek suretiyle beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş, 

Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 2021/4342 Esas ,  2021/20043 Karar sayılı dosyasında varsayıma dayanılarak delillerin yorumlanmaması gerektiğine hükmedilmiştir:

‘‘Oluş ve dosya içeriğine göre, katılan ...’ın sorumlu olduğu şantiyede ... Büyükşehir Belediyesine ait aracın kilitli olmayan deposundan mazot çalınması olayında; olay yerinde görev yapan gece bekçisinin olaya ilişkin bilgi ve görgüsünün bulunmaması, güvenlik kameralarının ise harekete duyarlı olduğu ve hareket algılamaması nedeni ile kayıt yapmaması, ayrıca aracın depo kısmının bulunduğu yerin karanlıkta kalması nedeni ile görüntü elde edilemediğinin tespit edilmesi, tanık ...’in; olay saatinde balkonda oturduğu esnada üç kişinin şantiyenin bulunduğu sokak üzerinde koştuğunu ve markasını plakasını görmediği beyaz renkli otomobilin durduğunu, bu üç şahsın bu araca binerek gittiğini ancak yüzlerini görmediğini beyan ederek herhangi bir teşhiste bulunamaması, sanıkların olay tarihinden uzun bir süre sonra 16/09/2015 tarihinde araçlarında yapılan aramada kenevir bitkisi bulunması sırasında aracın arka koltuğunun alt kısımlarının ıslak olup mazot koktuğu, yine yakıt deposu kapağının dış kısmının alt tarafa doğru ıslak ve yağlı olup mazot koktuğunun 17/09/2015 tarihli tutanakla tespit edilmiş olması hususları dikkate alındığında, sanıkların üzerlerine atılı suçlamaları tüm aşamalarda reddettikleri anlaşılmakla; şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanıkların hükümlülüklerine yeterli, kesin ve inandırıcı hukuka uygun kanıtlar bulunmadığı gözetilerek, tebliğnamede bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.’’

Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 2021/4719 Esas ,  2021/19960 Karar sayılı dosyasında suçun işlendiği zaman diliminin belirlenmesinde sanık lehine yorum yapılarak suçun gündüz vakti işlendiği kabul edilmiştir:

Katılana ait aracın düz kontak yapılarak çalındığının anlaşılması karşısında suça sürüklenen çocuğun eyleminin suç tarihi itibariyle TCK'nın 142/1-b maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu ve katılanın aracını 01.30 sıralarında park ettiği, aracın 05.40 sıralarında yakalandığı, suç tarihi itibariyle güneşin 04.28'de doğduğu, aracın çalındığı yer ile yakalandığı yer arasındaki mesafe de göz önüne alındığında şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince suçun gündüz vakti işlendiği kabul edilerek yapılan incelemede;

Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/11266 Esas ,  2021/19165 Karar sayılı dosyasında müştekinin beyanı dışında başkaca delil bulunmadığından sanığın yağma suçundan değil kasten yaralama suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmetmiştir:

Oluş ve dosya kapsamı içeriğine göre; olay öncesine kadar bir süre mağdurun ve sanığın annesi tanık ... ile birlikte aynı evde ikamet ettiği, sanığın eşinin kimliğinin mağdur tarafından daha önceden alındığı, mağdurun hayat kadını olması ve sanığın eşini de bu yola düşürmesini istememesi sebebiyle sanıkla mağdur arasında olay günü bir münakaşa yaşandığı ve akabinde sanığın mağduru bıçak ile yaraladığına dair sanık beyanı ve doktor raporu ile de sabit olduğu, ancak sanığın mağdurun boynunda bulunan kolyeyi zorla çekip aldığına dair soyut mağdur beyanı haricinde her türlü şüpheden uzak somut, kesin ve inandırıcı herhangi bir somut delille desteklenmediği, nitekim alınan doktor raporunda mağdurun gluteal bölgesinde yüzeysel kesi yaralanmasının tespit edildiği, ancak boyun bölgesinde herhangi bir zorlamanın olduğuna dair bir tespitin bulunmadığı, kolyenin mağdurun boynundan alınması hususunun mağdurun soyut beyanından başka bir delille desteklenmemesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince, sanık hakkında yağma suçundan değil silahla kasten yaralama suçundan ceza tayini gerektiğinin gözetilmemesi, Bozmayı gerektirmiş,

Ceza Genel Kurulunun 2020/446 Esas  ,  2021/230 Karar sayılı dosyasında sanığın kastının tespitinde şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulanmış ve sanığın kastının öldürmeye değil yaralamaya yönelik olduğu kabul edilmiştir:

‘‘Uyuşmazlığa konu olayda TCK’nın 25 veya 27 maddelerindeki koşulların oluşmadığının açıkça anlaşılmasına karşın, TCK’nın 29 maddesindeki tahrik indirimi en üst oranda yapılsa dahi ortaya çıkacak sonucun kamuoyu vicdanını yaralayacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Birde yargılamaya konu edilen olayın bütün özellikleriyle birlikte sanığın davranışlarının tamamı yerine tek bir kriterden yola çıkılarak sırf yapılan darbenin isabet ettiği bölgeye göre öldürme ya da yaralama kastının belirlenmesinin, çoğu zaman uygulayıcının elinin, kolunun bağlanarak hakkaniyete uygun olmayan kararların ortaya çıkmasına seyirci kalmak zorunda bırakılması sonucunu doğurur ki çağdaş hiçbir hukuk sisteminin, vicdanları yaralayan sonuçların ortaya çıkmasına izin vermesi beklenemez. Kaldı ki, sanığın bıçağı sallarken ölümcül bölgeyi hedeflediğine dair kabulün' Ceza Muhakemesi Hukuku”nun en temel ilkelerinden birisi olan ‘şüpheden sanık yararlanır ilkesi’ ne de aykırı olacağı açıktır. Zira öğretide ve uygulamada duraksamaya yer vermeyecek şekilde vurgulandığı üzere; ceza yargılamalarında amaç, gerçeğin hiçbir şüpheye yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; şüphenin bulunması halinde, mahkûmiyet kararı verilmesi ceza yargılaması hukukunun genel ilkelerine aykırıdır; şüpheden sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza yargılaması hukuku ilkesidir ve varsayımlara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı gibi şüpheli durumun sanık aleyhine yormlanması suretiyle eylemin niteliği de belirlenemez. Maktülden güçsüz olduğu düşünülen sanığın, yukarıda açıklanan çok basit bir neden yüzünden kendisine karşı şiddet kullanan maktülden kaçarken TCK’nın 27 maddesinin koşulları oluşmasa dahi anılan madde hükümlerinin en azından tartışılması gereken bir ortamda eline geçirdiği bıçağı rastgele sallarken ölümcül bölgeyi hedeflediğine dair savunmasının aksini ispatlayacak şekilde şüpheden arındırılmış kesin kanıtlar elde olunamadığı gibi bu hususta herhangi bir iddia dahi ileri sürülmemiştir. Sanığın yaşadığı olayın etkisiyle içerisinde bulunduğu psikolojik durumu hiç hesaba katmadan sadece bıçağın isabet ettiği bölge dikkakte alınarak öldürme kastının bulunduğunu kabul etmek, varsayımlara dayalı olarak kurulan mahkumiyet hükümlerinin geçerli olacağı sonucunu doğurur ki, böyle bir sonucun uzun yıllara dayanan içtihatlara ve öğretide duraksamaya yer vermeyecek şekilde benimsenen görüşlere aykırı olacağı açıktır. Zira seyrekte olsa çok basit nedenler yüzünden dahi kadına yönelen son derece vahim şiddet eylemleri sonucunda ölüm olaylarının meyda geldiği bilinen bir gerçek olarak karşımızda dururken, kendi evinde üstelikte bir yakınının yanında düğününden 4-5 ğün önce kendisine yönelen ve nerede ne şekilde sona ereceği bilinmeyen bir saldırıdan kurtulmak amacıyla eline geçirdiği bıçağı rastgele sallayan sanığın, profesyonel katillere taş çıkarırcasına bıçağı hedeflediği bölgeye isabet ettirmesinin hayatın olagan akışına ve normal hayat tecrübelerine aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Kaldı ki sanığın olay öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışlarından hiç birisinin öldürme kastını desteklemediği dosya içeriğinden çok net bir şekilde anlaşılmıştır.’’

Stajyer Avukat Sema Nur Deveci

Avukat Hüseyin Acar

Reşit Hukuk&Danışmanlık