İRTİKAP SUÇU

İRTİKAP SUÇU

İRTİKAP SUÇU 

Türk Ceza Kanununun Millete ve Devlete Karşı Suçlar başlıklı 4.Kısmının Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar başlıklı 1.bölümünde zimmet , irtikap , rüşvet gibi suçlar bulunmaktadır. Bu suçlar kamu görevlilerinin görevlerinden ötürü işledikleri suçlardandır. Bu suçlar Anayasanın 76.maddesinde yüz kızartıcı suçlar içerisinde sayılmıştır. 

SUÇLA KORUNAN HUKUKSAL DEĞER

Kamu idaresinin düzenli ve düzgün işlemesindeki topluma ait menfaatler suçla korunan hukuksal değeri oluşturmaktadır. Ayrıca bu suç, kişinin iradesinin sakatlanması suretiyle işlendiğinden, kişinin irade özgürlüğü de korunmaktadır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2012/22622 Esas  ,  2014/6781 Karar sayılı dosyasında kamu güvenini  şu şekilde açıklamıştır :

‘‘Öğretide çoğunluğun kabul ettiği görüşe göre, kamu güveni; hukuk düzeninin kanıt değerini tanıdığı şeylere, doğruluk ve gerçeklikleri konusunda duyulan ortak ve sürekli bir duygudur, inançtır. Gerçekten toplumsal yaşam, insanlar arasında çeşitli bağların yoğun bir ağını gerektirir. Hukuki, ekonomik, politik alanlarda ve bireylerin aralarında ördükleri ailesel dostça entelektüel ilişkilerle kurulan güven temel bir öğedir. Onun yokluğu toplumsal ortak yaşamı altüst eder, bireysel ve toplumsal çatışmaların tohumunu atar .’’

SUÇUN KONUSU 

Kamu görevlisinin kendisine veya başkasına sağladığı veya sağlanma vaadini aldığı yarar bu suçun konusunu oluşturur. Yarar maddi veya manevi olabilir.Yararın sağlandığı an, yani failin tasarrufta bulunabileceği alana girdiği an suç tamamlanır.

Yararın haklı veya haksız olması suçun oluşumu açısından fark yaratmamaktadır. Ancak Yargıtay’a göre, kamu görevlisi fail, kendi alacağını veya devletin alacağını almak için irtikap suçunu oluşturabilecek hareketler yaparsa  görevi kötüye kullanma suçu oluşur. Çünkü bu durumda haklı bir yarar vardır. Sonuç olarak Yargıtay’a göre yararın haksız olması gerekmektedir. 

Vaat açısından ise bir farklılık söz konusudur. Suçun oluşumu için vaadin yerine getirilip getirilmemesinin bir önemi yoktur. Vaat verildiği anda suç oluşmaktadır. 

FAİL ve MAĞDUR

Bu suçta fail ancak kamu görevlisi olabilir. Türk Ceza Kanununun tanımları düzenleyen 6.maddesine göre kamu görevlisi kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişidir. 

Kamusal faaliyet 3 unsurdan oluşur:

1) Kamu-toplum adına yürütülen bir hizmetin bulunması gerekir . Hizmet tüm toplumu ilgilendirmelidir. 

2) Hizmetin Anayasa ve yasalarda belirlenmiş usullere göre verilmiş bir “siyasal karara” dayalı olması gerekir .

3) Hizmetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 

Kamusal faaliyete katılmada ise dikkat edilecek husus, kişinin hizmete genel idare esaslarına göre (kamu hukuku usullerine göre) katılması sebebiyle kamu hukuku yükümlülüğü altında olmasıdır. 

Kişiler ve yapılan iş bu özellikleri taşımadığı takdirde , o kişilerin kamu görevlisi sıfatıyla bu suçu işlemeleri söz konusu olamaz. 

Kamusal faaliyetin yürütülmesi özel hukuk kişilerince üstlenilirse o kişiler kamu görevlisi sayılmaz. 

Kamu görevlisi olmasa bile özel hükümler gereğince kamu görevlisi olarak cezalandırılan ya da kamu görevlisi hükümlerine tabi olan kişiler de bu suçun faili olabilirler. Kooperatif Kanununun 62.maddesine göre kooperatifin yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları  kamu görevlisi gibi cezalandırılırlar. Özel Eğitim Kurumları Kanununun 9.maddesine göre kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler kamu görevlisi sayılırlar. 

Suçun mağduru , suçla korunan hukuksal değerin sahibidir. Bu suçta mağdur ile ilgili 2 görüş vardır:

İlk görüşe göre mağdur, icbar edilen, ikna edilen kişi veya hatasından yararlanılan kişidir. Çünkü burada iradesi fesada uğratılan kişiler bunlardır. 

İkinci görüşe göre ise mağdur kamu görevlisinin görevini dürüst bir şekilde yapacağına güvenen ve inanan toplumu oluşturan herkestir.

Suçla korunan hukuksal değere bakıldığında mağdurun icbar edilen, ikna edilen kişi veya hatasından yararlanılan kişi olduğunu söylemek daha isabetli olacaktır. 

Suçtan zarar gören ise, işlenen suçla haklı menfaati zedelenen kişilerdir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2021/748 Esas  ,  2021/2928 Karar sayılı dosyasında ilgili kamu kurum ve kuruluşlarını suçtan zarar gören olarak kabul etmiştir :

‘‘Sanık hakkında irtikap ve rüşvet suçlarından ayrı ayrı kamu davası açıldığı, 3628 sayılı Yasanın 17 ve 18. maddelerine göre ilgili kamu kurum veya kuruluşlarının irtikap suçunun zarar göreni oldukları…’’ 

MADDİ UNSUR

 İrtikap suçu Yargıtay tarafından yiyicilik olarak adlandırılmıştır. İrtikap suçunun üç türü vardır . 

1.İcabi irtikap : İcbar suretiyle irtikap ve ikna suretiyle irtikap olmak üzere ikiye ayrılır. Burada fail , manevi zorlama yaparak ya da ikna yoluyla menfaat elde etmektedir.

2.Selbi irtikap :  Burada ise fail , karşı tarafından yanılgısından yararlanarak bu suçu işlemektedir.

Bu üç irtikap türü arasındaki ilişki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2014/803 Esas , 2018/223 Karar sayılı dosyasında şu şekilde açıklanmıştır :

‘‘İkna suretiyle irtikap suçunda yarar, failin aldatıcı nitelikteki davranışları sonucu elde edilmektedir. Bu anlamda mağdur, yararı sağlamak zorunda olmadığını bilmekle birlikte failin manevi baskısı sonucu bu yararı sağlamak zorunda kalmakta ise icbar suretiyle irtikap, buna karşılık sağladığı yararın haksız olduğunu bilmemekte ise ikna suretiyle irtikaptan söz edilir. ’’

1.İcbar suretiyle irtikap suçu açısından; 

Burada fail görevin vermiş olduğu yetki ve imkanlar nedeniyle sahip olduğu güç ve etkinlik, ayrıcalıklı üstün konumundan yararlanarak bir çıkar elde etmeye çalışmaktadır. 

İcbar teşkil eden hususun , failin görevi kapsamında, göreviyle bağlantılı olması gerekmektedir. Aksi takdirde  nüfuz ticareti veya dolandırıcılık suçu söz konusu olur.

Failin yapmak veya yapmamak tehdidinde bulunduğu işin görevin gereklerine uygun ya da aykırı olması suçun oluşumu açısından önemli değildir.

Yine suçun görev sırasında veya failin görevli olduğu yerde işlenmesi zorunlu değildir.

Madde gerekçesine göre icbar suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluşumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleşen suç, icbar suretiyle irtikâp değil, gasp suçu olur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2009/ 5-167 Esas, 2010 / 70 Karar sayılı dosyasında irtikap suçunda icbar şu şekilde açıklanmıştır :

‘‘İcbar sözcüğünün sözlük anlamı, zor, zorlayış, bir işi yaptırmak için zora başvurmak şeklindedir. (Türk Dil Kurumu Sözlüğü) Ceza Genel Kurulu'nun 30.03.2004 gün ve 37-75 sayılı karan ile yerleşmiş önceki kararlarında da vurgulandığı üzere, icbar kelimesi manevi cebir anlamındadır. Cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecektir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacaktır. Maddi cebir kullanılması halinde, eylem yağma suçunu oluşturur. Nitekim, gerek 765 sayılı TCY'nın 209. maddesinin, gerekse 5237 sayılı TCY'nın 250. maddesinin madde gerekçelerinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Yine Ceza Genel Kurulu'nun ve özel dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaad edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi, icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel koşullar nazara alınarak, hakim tarafından takdir edilmelidir.’’

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/540 Esas , 2020/390 Karar sayılı dosyasında manevi cebrin , mağdurun iradesini fesada uğratabilecek nitelikte olması gerektiğine karar vermiştir  :

‘’… irtikap suçunun oluşabilmesi için mağdura uygulanacak manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkânının bulunmaması, yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesinin gerektiği…’’

Yargıtay kararında da görüldüğü üzere failin mağdura yönelik manevi cebri , mağdurun iradesini etkilemeye elverişli olması gerekliyse de mağdurun iradesinin etkilenmesi zorunlu değildir. 

250.maddenin 2.fıkrasının son cümlesinde varsayılan cebir düzenlenmektedir. Buna icbar karinesi de denilmektedir. Buna göre kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde  icbarın varlığı kabul edilmektedir.

2.İkna suretiyle irtikap açısından; 

Burada fail görevini değil,  görevin sağladığı güveni kötüye kullanmaktadır . Dolayısıyla  kişisel olarak duyulan güvenin suiistimali bu suça sebebiyet vermez.

Fail, görevin kendine sağladığı faaliyet alanından faydalanarak bazı hileli davranışlar gerçekleştirmektedir . Kaba yalanlar, alelade tavsiye ve telkinler hile kapsamında değerlendirilemez. Hile nitelikli bir yalandır.  Bu nedenle hilenin ağır, yoğun ve ustaca olması ; mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bulunması gerekmektedir. 

İkna suretiyle irtikap icrai bir davranışla işlenebilir. Mağdur, sağladığı yararın haksız, gayri meşru olduğunu bilmemektedir. Fail tarafından hileli hareketler neticesinde kandırılmaktadır.

3.Hatadan yararlanmak suretiyle irtikap;

Fail , mağdurun içinde bulunduğu yanılgıdan istifade ederek yarar sağlamaktadır. Mağdurun hatasında failin hiçbir etkisi olmamalıdır.

Mağdurun yaptığı hata vermeye ilişkindir, kabul etmek konusunda mağdurun hataya düşmesi durumunda irtikap suçu oluşmamaktadır. Bu yüzden de, kamu görevlisi failin para üstünü eksik verip geri kalanını mal edinmesi hatadan yararlanmak suretiyle irtikap değil zimmettir.

NİTELİKLİ HALLER

a)Cezayı ağırlatan nitelikli hal

Karayolları Trafik Kanununun Ek 11.Maddesinde fail bakımından bir nitelikli hal söz konusudur . Anılan madde şu şekildedir : ‘’Bu Kanunun 114 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç veya ceza tutanağını tanzim ile görevlendirilenlerin ika edecekleri suçlardan Türk Ceza Kanununun 181, 209, 211, 212, 228, 240 ıncı maddelerinde yazılı fiilleri yapanlar hakkında belirtilen maddelerde geçen cezalar yarı nispetinde artırılarak hükmolunur ve bu suçları işleyenlerin meslekle ilişkileri kesilir.’’

Bu madde 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle 765 sayılı TCK yürürlüktedir. İrtikap suçu 765 sayılı TCK da 209.maddede düzenlendiğinden irtikap suçu bu nitelikli halin konusunu oluşturabilir. 

Ceza tutanağını tanzimle görevli memur , kanunun 114.maddesi gereği Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı personeli ile Ulaştırma Bakanlığının ve Karayolları Genel Müdürlüğünün ilgili birimlerinin il ve ilçe kuruluşlarında görevli ve yetkili kılınmış personeldir. 

b)Cezayı hafifleten nitelikli hal

250.maddenin 4.fıkrasında irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önüne alınarak cezada indirim yapılabileceği düzenlenmektedir. 

MANEVİ UNSUR

Bu suç kasten işlenir. Kanunda herhangi bir özel kast aranmadığından bu suçun olası kastla işlenmesi mümkündür. 

HUKUKA AYKIRILIK UNSURU 

Kanunda belirtilen hareketlerin yapılmasıyla hukuka aykırılık unsuru kendiliğinden oluşmaktadır. 

765 sayılı Türk Ceza Kanununda bu suç tipinin oluşabilmesi için yararın haksız olması aranmaktaydı . Ancak 5237 sayılı TCK hazırlanırken bu ibare kanuna konulmadı . Bu nedenle yararın haklı olması durumunda da suç oluşmaktadır. 

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

*Teşebbüs : Failin icra hareketlerine başlayıp elinde olmayan sebeplerle hareketini tamamlayamadığı durumlarda teşebbüs söz konusu olur. İrtikap suçuna da teşebbüs mümkündür.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/5MD-1269 Esas ,  2013/26 Karar sayılı dosyasında yararın elde edilemediği durumlarda suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmiştir : 

‘‘Sanığın, suç kastının yoğunluğu ile ısrarlı söz ve davranışlarına rağmen, 60.000 TL tutarındaki haksız çıkarı sağlayamamasına göre, eylemi teşebbüs aşamasında kaldığından TCK'nun 35/2. maddesi uyarınca 2/3 oranında indirim yapılması da hukuka uygundur.’’

*İştirak : Bu suç özgü suç olduğundan kamu görevlisi olmayan başka kişiler azmettiren ya da yardım eden olarak karşımıza çıkabilirler.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun  2017/524 Esas , 2020/391 Karar sayılı dosyasında özgü suçlara  iştirak şu şekilde açıklanmıştır :

‘‘Ancak belli sıfata sahip olan kişilerce işlenebilen suçlara özgü suç denmektedir. Örneğin, zimmet ve rüşvet gibi suçlar ancak kamu görevlisi sıfatına haiz kişilerce işlenebileceğinden özgü suç niteliğindedir.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına 'şerik' denilmekte olup 5237 sayılı TCK’nda şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanun’un 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olabilecektir.’’

*İçtima : Aynı suç işleme kararı  icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suç oluşur ve TCK 43/1 de düzenlenen müteselsil suç hükümleri uygulanır. Kanunda mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır denilmek suretiyle mağduru toplum olan suçlar bakımından da müteselsil suç hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir. 

Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da tek suç oluşmakta ve 43/2 de düzenlenen farklı neviden fikri içtima hükümleri uygulanmaktadır. Kanunda mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır denilmek suretiyle mağduru toplum olan suçlar bakımından da müteselsil suç hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.

Rüşvet ve irtikap suçu arasındaki ilişki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2009/ 5-167
Karar: 2010 / 70 sayılı dosyasında şu şekilde açıklanmıştır : 

‘‘Unsurları itibariyle birbirlerine çok benzeyen irtikap ve rüşvet suçlarında; kamu görevlisinin görevi sebebiyle haksız bir menfaat temin etmeyi şart koşmakla birlikte, rüşvet suçunda menfaati sağlayan kimse rüşvet veren olarak suçlanırken, irtikapta suçun mağduru konumundadır. Çünkü; irtikapta fert karşı tarafa sağladığı menfaati iradesi dışında ve bir noktada mecbur bırakıldığı için sağlarken, rüşvette iradeyle vermek vardır. Bu itibarla irtikap tek taraflı, rüşvet çok taraflı bir suçtur. Ayrıca, rüşvette görev dolayısıyla verilen yetkinin kötüye kullanılması söz konusu iken, irtikapta kamu görevinin sağladığı nüfuzun ve güvenin kötüye kullanılması söz konusudur.’’

Aynı konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2013/447 Esas  ,  2014/526 sayılı kararı :

‘‘…kamu görevlisi, haksız tutum ve davranışlara başvurarak karşı tarafın, kendisine ya da yönlendireceği kişilere yarar sağlaması konusunda kendini mecbur hissetmesine yol açmış ise, eylemi icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturabilecektir. İrtikap suçundan söz edebilmek için mağdurun iradesinin baskı altına alınması gerektiği göz önünde tutulacak, icbar boyutuna varan bir baskı sözkonusu olmayıp görevlinin yalnızca telkin, öneri ve teşvik niteliğindeki davranışlarına dayanarak yarar sağlanması durumunda da rüşvet suçu gündeme gelecektir.’’

SORUŞTURMA , KOVUŞTURMA , YAPTIRIM

5235 sayılı kanunun 14.maddesi gereği mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur. İrtikap suçunda fail kamu görevlisi beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu nedenle asliye ceza mahkemesinin görevli olduğu düşünülse de bu yanlıştır. 5235 sayılı kanunun 12.maddesinde TCK  250/1 ve 250/2 de yer alan irtikap suçunun ağır ceza mahkemesinin görev alanına gireceği düzenlenmiştir. 250.maddenin 3.fıkrasında düzenlenen hatadan yararlanmak suretiyle irtikap suçu ise asliye ceza mahkemesinin görev alanına girmektedir. 

İrtikap suçu şikayete tabi suçlardan değildir. Bu nedenle resen soruşturulur. 

Özel soruşturma usulü

Kamu görevlilerine karşı soruşturma açılabilmesi için özel bir soruşturma şartı vardır. Bu şart 4483 sayılı kanun gereği izindir. Bu kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için ilgili makamlardan izin alınması gerekmektedir. Ancak 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet Ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 17.maddesinde özel bir düzenleme daha bulunmaktadır. Buna göre ‘’ Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.’’

Bu suçlardan dolayı yapılacak ihbar doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına yapılır. Bu durumda Cumhuriyet Savcısı doğrudan soruşturmaya başlayabilir. Ayrıca Cumhuriyet Savcısının yetkili amirine ve 3628 sayılı kanunun 8.maddesinde yer alan mercilere haber vermek zorundadır. Akabinde Cumhuriyet Savcısı soruşturmaya başladığında ihbarı doğrulayan emareler bulduğu takdirde şüpheliden, haksız edinilen malın kaçırıldığı yolunda delil ve emare elde edildiği takdirde şüphelinin ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımları ile gelini ve damadından mal bildiriminde bulunmalarını ister. 

İRTİKAP SUÇUNUN CEZASI NE KADARDIR ? 

Zimmet suçunda karşı karşıya kalınan ceza miktarı oldukça fazladır. BU NEDENLE HAKKINIZDA BU SUÇLARDAN YAPILACAK TÜM İŞLEMLER MÜDAFİ HUZURUNDA YAPILMALIDIR. Kanunda irtikap suçunun cezası beş yıldan on yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştür. 

İRTİKAP SUÇUNDAN CEZA ALANLAR HAPSE GİRER Mİ ? 

Hakim sanık hakkında hapis cezasına hükmetmişse kesinleşmiş olan hapis cezalarının ne kadar yatarının olduğunun tespiti noktasında İnfaz Hukukunun çok iyi bilinmesi gerekmektedir. İnfaz Hukuku sık değişen bir hukuk dalı olduğundan kararın kesinleştiği tarih önem taşımaktadır. Kesinleşme tarihinde yürürlükte bulunan kurallar uygulama alanı bulacaktır.  Yine sanık hakkında hükmedilen cezanın ne kadar yatarının olduğu belirlenirken bu suçun sanık açısından mükerrer suç olup olmadığı , suçun işlendiği tarihte sanığın kaç yaşında olduğu , sanığın eğitim durumları gibi hususlar önemli olmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için uzman bir avukat ile iletişime geçmeniz tavsiye edilir .

Avukat Hüseyin ACAR

Stajyer Avukat Hüseyin ACAR

Reşit Hukuk & Danışmanlık Bürosu