DOLANDIRICILIK SUÇU

DOLANDIRICILIK SUÇU

 

DOLANDIRICILIK SUÇU

Malvarlığına karşı suçlar içerisinde yer alan dolandırıcılık suçu Türk Ceza Kanununun 157. ve 158.maddelerinde düzenlenmiştir. Failin, bir kimseyi hileli davranışlarla aldatması neticesinde mağdurun veya başkasının zararına olarak , kendisine veya başkasına yarar sağlaması durumunda dolandırıcılık suçu oluşur.

SUÇLA KORUNAN HUKUKSAL DEĞER

Kanunun sistematiğine bakıldığında dolandırıcılık suçu malvarlığına karşı suçlar arasında yer almaktadır. Bu nedenle suçla korunan hukuksal değerin malvarlığı olduğu söylenebilir. Ayrıca bu suçta fail mağdurun iradesi sakatlayarak bazı menfaatler elde etmektedir. Bu nedenle irade özgürlüğü de suçla korunan hukuksal değer olarak kabul edilmektedir.  Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/1368 Esas ,  2014/179 Karar Sayılı dosyasında da bu husus açıkça ifade edilmiştir : 

‘’Dolandırıcılık suçunun maddi unsurunun hareket kısmı, 765 sayılı TCK’nun 503. maddesinde bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yapmak olduğu halde, 5237 sayılı TCK’nun 157. maddesinde hileli davranışlarla bir kimseyi aldatmak şeklinde ifade edilmiş olup 765 sayılı TCK'da yer alan desise kavramına 5237 sayılı TCK'da yer verilmemiş ve hileye desiseyi de kapsayacak şekilde geniş bir anlam yüklenmiştir. Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için… ‘’

SUÇUN KONUSU

Dolandırıcılık suçunun konusunu malvarlığı değerleri oluşturur. Bu mal varlığı değerinin az olması ya da manevi değerinin daha fazla olması suçun oluşumuna etki etmez. 

Malvarlığına dahil olan her türlü hak suçun konusunu oluşturur. Yani ; taşınır ve taşınmaz malların yanı sıra , alacak hakkı, diğer ayni haklar, fikri haklar ve hatta şahsi hizmetler de suçun konusunu oluşturabilir. 

FAİL ve MAĞDUR

Fail açısından bir özellik söz konusu değildir. Herkes fail olabilir. Fail ile yarar sağlayan kişinin aynı kişi olması şart değildir. Ancak failin 188.maddede sayılan tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişiler olması durumunda verilecek ceza artırılır. Buradaki nitelikli hal failin şahsından kaynaklanır.

Dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle tüzel kişinin yararına haksız menfaat sağlanması halinde; bu tüzel kişi hakkında, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirine hükmolunur. Türk Ceza Kanununun 60.maddesine göre tüzel kişiler hakkında uygulanacak güvenlik tedbirleri iznin iptali veya müsaderedir.

Failin kullandığı hileli hareketler sonucunda aldatılarak doğrudan ya da dolaylı olarak zarara uğratılan gerçek kişi mağdur olarak karşımıza çıkmaktadır. Malvarlığı zarar gören kişi ise suçtan zarar görendir. Mağdur ile suçtan zarar gören kişinin aynı kişi olması şart değildir. 

Bu suçun oluşabilmesi için mağdurun belirlenebilir olması gerekir. Kanunda bu husus ‘bir kimsenin aldatılması’ şeklinde düzenlenmiştir. Bu bağlamda  toplumun geneline yönelik hileli davranışlar dolandırıcılık teşkil etmez. Ancak bu yolla belirli kişiler aldatılmışsa, dolandırıcılık suçunun oluştuğu kabul edilmelidir. 

Hileli davranışlarla aldatılan kişinin ayırt etme gücüne sahip olması gerekir. Çünkü bu suç mağdurun iradesinin sakatlanması suretiyle işlenebilir. Tüzel kişilerin mağdur olarak kabul edilip edilmeyeceği burada önem kazanır. Tüzel kişilerin sakatlanacak bir iradeleri olmadığından kanımca dolandırıcılık suçunun mağduru olamazlar. Ancak bu suçtan zarar gören olabilirler. Sakatlanacak bir iradesi olmayan bir kişi bu suçun mağduru olamaz. Ancak algılama yeteneği zayıf olan biri mağdur olabilir. 

Fail , mağdurun içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle ya da mağdurun algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle suçu işlerse nitelikli hal söz konusu olur. Burada da mağdurdan kaynaklanan bir nitelikli hal düzenlenmiştir. 

MADDİ UNSUR

Failin, hileli davranışlarla mağduru aldatması neticesinde, onun veya başkasının zararına olmak üzere kendine veya başkasına yarar sağlaması dolandırıcılık suçunun maddi unsurunu oluşturur. 

Dolandırıcılık suçu zarar suçları arasındadır. Bu nedenle failin madde metninde yer alan hareketleri yapması suçun oluşumu için yeterli olmayıp , bir takım neticelerin gerçekleşmesi gerekmektedir. 

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/132 Esas  ,  2021/10 Karar sayılı dosyasında dolandırıcılık suçunun unsurları şu şekilde açıklanmıştır : 

Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
a) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
b) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
c) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.

Yargıtay kararında da belirtildiği üzere HİLELİ HAREKETLERLE MAĞDURUN ALDATILMASI ve BİR MENFAAT ELDE EDİLMESİ GEREKİR. 

1.Hileli Harekette Bulunulması

765 sayılı TCK nın 503.maddesinde dolandırıcılık suçu şu şekilde düzenlenmiştir : 

Bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlayan kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis ve sağladığı haksız menfaatin bir misli kadar ağır para cezası verilir.

5237 sayılı TCK nın 157.maddesinde ise dolandırıcılık suçu şu şekilde düzenlenmiştir :

Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.  

Kanun maddelerinde görüldüğü üzere eski TCK’da hilenin BİR KİŞİYİ KANDIRABİLECEK NİTELİKTE olması aranırken yeni TCK’da böyle bir husus düzenlenmemiştir. Bu nedenle doktrinde bir grup yazar  hilenin kandırmaya elverişli olması şartını aramamakta , failin hileli hareketinin, mağduru aldatması suçun oluşumu için yeterli görmektedir. Ancak Yargıtay 765 sayılı TCK zamanındaki içtihadına devam etmekte ve hilenin bir kişiyi aldatabilecek nitelikte olmasını aramaktadır.

Yargıtay’a göre yapılan hileli hareketler ağır , yoğun ve ustaca nitelikte olması gerekir. Hileli davranış mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/132 Esas  ,  2021/10 Karar sayılı dosyasında hileyle ilgili şu ifadelere yer vermiştir : 

‘’Sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hâllerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma,  dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.’’

Hileli davranış icrai hareketin yanı sıra ihmali hareketle de işlenebilir. Madde gerekçesinde karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak bu suçun ihmali hareketle işlenebileceği ifade edilmiştir. Doktrinde bir grup yazar bunun gerekçede değil kanun maddesinde düzenlenmesi gerektiğini , aksi takdirde suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edileceğini savunmaktadır.

2.Mağdurun İradesinin  Sakatlanması 

Mağdurun iradesinin sakatlanması bu suçun netice unsurunu oluşturmaktadır. Yapılan ağır , yoğun , ustaca hareketlerin mağduru aldatabilecek nitelikte olması gerekir. Ancak mağdurun buna inanmaması durumunda doktrinde bir görüş işlenemez suçun söz konusu olduğunu diğer görüş ise tipiklikte yer alan neticenin gerçekleşmemesi nedeniyle teşebbüsün söz konusu olduğunu ifade eder. 

Failin hilesinin ağır , yoğun ve ustaca olmadığı ancak mağdurun faile kandığı durumlarda suçun oluşup oluşmayacağı tartışmalıdır. Yargıtay ve doktrindeki bazı yazarlar, failin hareketleri ile aldatılanın tasarrufu arasında nedensellik bağının kurulamayacağını, dolayısı ile dolandırıcılık suçunun oluşmayacağını ifade etmektedirler. Diğer görüş ise hilenin ağır, yoğun ve ustaca olmasını aramadığından suçun oluşacağını belirtmektedir. 

Yargıtay 15.Ceza Dairesi  27.4.2017 gün ve 2014/19759 Esas  2017/10197 Karar sayılı dosyasında bu konuyla ilgili şu açıklamalarda bulunmuştur : 

Sanık ile katılan arasında ticari ilişki olduğu, bu ilişki kapsamında sanığın katılandan aldığı hayvanlara sebebiyle doğan borcuna karşılık söz konusu çek ile bir adet senet verdiğini, bu çek ve senetlerin verilmesi sırasında herhangi bir alış veriş olmadığını bunun Tarım il müdürlüğü kayıtları ile ispatlanabileceğini bildirmesi karşısında, önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde, zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı belirtildiğinden, taraflar arasındaki borç ilişkisinin ne zaman doğduğunun tereddüde mahal vermeyecek şekilde saptanmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekir.”

3.Failin Başkasının Zararına Kendi Yararına Bir Menfaat Elde Etmesi

Dolandırıcılık suçunun ikinci neticesi failin  başkasının zararına kendi yararına bir menfaat elde etmesidir.

Zarar , mağdurun aldatılması sonucunda gerçekleşmelidir. Başka sebeple zararın meydana gelmesi durumunda bu suç oluşmamaktadır. Doktrinde bir görüşe göre zararın ekonomik değer taşımasına gerek yoktur, manevi değerler de zarar kapsamında yer almaktadır. Ancak Yargıtay’a göre zarar mutlaka para ile ölçülmelidir. 

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.02.2017 gün 2014/15-419 Esas 2017/66 Karar sayılı dosyasında bu husus şu şekilde ifade edilmiştir. 

“Mağdurun veya başkasının zararına, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlanmalıdır. Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, verilen zarar ile sanığın eylemi arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Zarar, nesnel kişisel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarardır.” 

MANEVİ UNSUR

Dolandırıcılık suçu kasten işlenen bir suçtur. Kanunda herhangi bir saik suçun oluşumu için gerekli görülmemiştir. Fail suçun 3 unsuru olan hileli davranış,  mağdurun aldatılmasını ve yarar sağlamayı bilmeyi ve istemelidir. 

Herhangi bir saik bu suçun oluşumu için gerekli görülmediğinden bu suç olası kastla da işlenebilir.

HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

Türk Ceza Kanunun 26.maddesinde mağdurun üzerinde tasarrufta bulunabileceği bir hakkın söz konusu olması durumunda rızayı hukuka uygunluk nedeni kabul etmiştir. 

Yargıtay Ceza Dairesi Genel Kurulunun 2011/230 Esas , 2011/273 Karar Sayılı dosyasında belirtildiği üzere ; '' Gerek öğretide gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere ilgilinin rızasına dayalı hukuka uygunluk nedeninin varlığı için gerekli koşullar şu şekilde sıralanabilir: 

a) İlgili kişinin suç konusu üzerinde serbestçe tasarruf hakkı olmalıdır.

b) Rıza verilen hususlarda aydınlatılmış olmalıdır.

c) Rızayı serbest olarak özgürce açıklamalıdır.

d) Rıza baştan itibaren bulunmalı, eylemin gerçekleştirilmesinden önce veya en geç suçun işlendiği sırada açıklanmalıdır. Failin hareketini yapmasından sonra açıklanan rıza, artık rıza değil, bir icazet olacak ve eylemde hukuka uygunluk etkisi yaratmayacaktır.’’

e)İlgili kişi rızaya ehil olmalıdır.

İlgili kişinin rızaya ehil olmasından iki şeyi anlamak gerekir. Birincisi, rızayı normun koruduğu hukuksal yararın sahibi açıklamalıdır. Suç işlenseydi kim suçun pasif süjesi olacak idiyse, o kişi rıza beyanında bulunmalıdır. İkincisi de, bu kimse rıza açıklama yeteneğine sahip olmalıdır. Bu nedenle rıza beyanında bulunan kimsenin akıl ve ruh sağlığı yerinde olmalı, onun rızayı açıklama yeteneğini kaldıran bir durum bulunmamalıdır.’’

Dolandırıcılık suçunda rıza verecek mağdur ÖZGÜR İRADESİYLE HAREKET ETMEMEKTEDİR. Bu nedenle verilen rıza geçerli değildir.   Bu nedenle ilgilinin rızası dolandırıcılık suçu bakımdan hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemez.

Zorunluluk hali ise hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebilir. Yargıtay da bazı kararlarında dolandırıcılık suçunda zorunluluk halinin mevcut olabileceğini ifade etmiştir . Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 2014/11879 Esas  ,  2017/6250 Karar sayılı dosyasında zorunluluk halinden beraat kararı verilmiştir. 

‘’ Sanık ...'in, sanık ...'ya ait yeşil karttaki fotoğraf ve kimlik bilgileri üzerinde herhangi bir tahrifat yapmadan hastaneye müracaat ederek belgeyi görevlilere ibraz ettiği, muayene için gelen kişilerin ibraz ettiği belgedeki kişi olup olmadığını denetleme görevi bulunan hastane görevlilerinin muayene edilen hastanın kimlik sahibi olmadığını basit bir inceleme sonunda anlayabilecek durumda oldukları, sanıkların bu durumun denetlenmesi imkanını ortadan kaldırıcı bir davranışlarının bulunmadığı ayrıca hamile olan sanık ...'in, doğmak üzere olan bebeğini muhakkak bir tehlikeden kurtarma zorunluluğunun bulunduğu, hayati önemi haiz nitelikte bir tehlikeden korunmak, bu nedenle doğumunu gerçekleştirmek amacıyla başkasına ait yeşil kartın kullanılması şeklinde gerçekleştirildiği sabit görülen eylemlerin, 5237 sayılı TCK'nın 25/2. maddesinde tanımlanan zorunluluk hali kapsamında kaldığı anlaşılmakla; sanıklar hakkında dolandırıcılık suçunun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gerekçesiyle verilen beraat hükümlerinde bir isabetsizlik görülmemiştir. ‘’

NİTELİKLİ HALLER

A) Cezayı Ağırlaştırıcı Haller

Dolandırıcılık suçunun nitelikli hali Türk Ceza Kanununun 158.maddesinde düzenlenmiştir. Nitelikli haller şu şekildedir :

1. Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık  : Yargıtay Ceza Genel Kurulu 15.9.2015 gün ve 2014/15-399 Esas , 2015/272 Karar sayılı dosyasında dinsel inanç ve duyguların istismarı şu şekilde anlatılmıştır : 

“Uygulamada yerleşmiş kabule göre; dinin, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve yaratıcı kavramlarını da içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütününü ifade ettiği, dini inancın, belirli bir dine sahip olup dine inanan kişinin duyguları olduğu, bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunduğu, bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların önem verdiği değerler, dini inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanması gerektiği açıklanmıştır”

Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/24061 Esas  ,  2020/3953 Karar sayılı dosyasında büyü bozduğunu iddia eden sanığın mahkumiyet hükmünü onamıştır.

‘’Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın, büyü bozduğunu belirterek etrafta dolaştığı, bunu duyan katılan ...'in de sanığı evine davet ederek, evin içerisinde olan büyüyü çözmesini istediği, sanığın bunun üzerine katılanlardan beş adet takı istediği, katılan ...'un bir adet Adana burması ve yüzük, katılan ...'in ise üç adet bileziği sanığa verdikleri, sanığın altınları yazmanın içerisine koyarak yazmayı içeride bir yere bırakacağını, sonra bunları almalarını söylediği ve diğer odaya geçerek yataklığın altına bıraktığı, daha sonra katılanlarla birlikte dışarı çıktığı ve kapıyı kilitledikten sonra elinde bulunan bardağı kırarak parçalarını katılanlara verip olay yerinden ayrıldığı, katılanların evin içerisine girerek yazmayı kontrol ettiklerinde altınların yerinde olmadıklarını gördükleri, böylece sanığın, dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği somut olayda, katılanların beyanı, sanık savunması, teşhis tutanağı, tutanaklar ile dosya kapsamına göre sanığın atılı suçu işlediğinin sabit olduğu gerekçesine dayanan mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.’’

2. Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık : Kişi tehlikeli bir durumun içinde ya da zor şartlar altındaysa kandırılması daha kolaydır . Kişilerin zayıf olduğu bu anlardan yararlanılmasının engellenmesi amacıyla bu nitelikli hal düzenlenmiştir .

Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2015/7036 Esas  ,  2018/4880 Karar sayılı dosyasında zor şartlar ibaresinin nasıl anlaşılması gerektiğini karara bağlamıştır : 

‘’TCK'nın 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, mağdur esas alınarak değerlendirilme yapılması gereken bir ibaredir. Mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve mağdur esas alınarak sübjektif olarak değerlendirilmelidir. Buna göre, mağdur, gerçekte zor şartta olmamasına rağmen, kendisinin zorda olduğunu düşünmesi durumunda ya da mağdurun zorda olduğuna dair sanığın sanal iknaları bu madde kapsamında değerlendirilemeyecektir. Sanığın hedefindeki mağdur, olayın koşullarına göre, çaresizlik içinde bulunmakta, bu psikolojik baskı altında daha çok savunmasız kalmakta ve bu anlamda kendisine uzanacak bir yardım eline her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda; değişik nedenlerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi, zor şart kapsamında değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir, fakat, her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemelidir. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi, hastalığın veya yaralanmanın boyutu, olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu, olaydan etkilenme derecesi, olayın gelişim süreci, sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması gibi hususlar, anlık olarak kişinin zor durumda olup olmadığını belirlemede kriter olarak değerlendirilmelidir. ‘’

3. Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle dolandırıcılık : Bu nitelikli halin söz konusu olabilmesi için mağdurda daha önceden bir akıl zayıflığı bulunmalıdır.  Mağdurda bulunmayan ve fail tarafından algılama yeteneğinin ortadan kaldırılması durumunda dolandırıcılık değil yağma suçu oluşur. 

4. Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık : Maddede belirtilen tüzel kişiliklerin dolandırıcılık yapılırken araç olarak kullanılması gerekir. Ancak bu suçtan ötürü tüzel kişilerin zarar görmeleri şart değildir. Ayrıca sadece sözlü olrak bu kurumların araç olarak kullanılmasında nitelikli hal oluşmayacaktır. Bunu doğrular nitelikteki karar Yargıtay 17.Ceza Dairesinin  27.11.2017 gün ve 2017/5072 Esas 2017/14611 Karar sayılı dosyasında verilmiştir: 

“Maddede belirtilen kamu kurum ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliğinin sadece isminin kullanılması bu bendin uygulanması için yeterli olmayıp, bunlara ait maddi varlığın veya bu tüzel kişiliklerle bağ kurulmasını sağlayan somut başka olguların kullanılması gerekir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evrak ve makbuzların sunulması, taşıtın kullanılması, mağdur üzerinde bentte sayılan tüzel kişiliklerden gelinildiğine veya buralardan aranıldığına dair bir düşünce oluşturulması ve mağdurun aldatılması gerekmektedir.’’

5. Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık : Suçun bu kuruma karşı işlenilmesi mümkün olabileceği gibi kamu kurumu suçtan zarar gören olarak da karşımıza çıkabilir. 

6. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık : Bu nitelikli hal Türk Ceza Kanununun 243 ve devamı maddelerinde düzenlenen bilişim suçları ile karıştırılmamalıdır. Dolandırıcılık suçunda hareket gerçek kişiye yönelmektedir. Hileli hareketin muhatabı bu kişilerdir.

7. Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık : Bu nitelikli halin oluşabilmesi için basın ve yayın araçları vasıtasıyla hileli hareketin yapılması ve mağdurun bu sayede aldatılması gerekir. 

Yargıtay 15.Ceza Dairesinin 02.11.2015 gün ve 2015/14154 Esas 2015/30609 Karar sayılı dosyasında bu husus açıklanmıştır : 

“Katılanın Posta gazetesinin ilan sayfasında ... marka bir aracın satış ilanını görmesi üzerine araç sahibi sanığı aradığı, 5.500 TL karşılığında anlaştıkları, bu paranın 3.500 TL’sini sanığın İş Bankası ... şubesinde bulunan hesabına gönderdiği, daha sonra aracı almak için sanığın verdiği adrese gittiğinde sanığı bulamadığı, sanığa tekrar telefon açtığında 500 TL para istemesi üzerine bunu vermeyeceğini aracı teslim etmesi halinde kalan 1.500 TL’yi ödeyeceğini söylediği, ancak bundan sonra sanığa ulaşamadığı olayda, yerel Mahkeme’nin 18/09/2007 tarih 2009/416 E. 2010/130 sayılı kararıyla sanığın mahkumiyetine karar verildiği, Dairemizin 02/06/2014 tarih ve 2012/17654 esas, 2014/10914 sayılı kararıyla suça konu gazete ilanının aslı ya da onaylı örneği getirtilip, sanığın verdiği ilan değerlendirilerek, ilanda aldatıcılık özelliği olan cümleler bulunup bulunmadığı tespit edilip, hilenin varlığı halinde eylemin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-g maddesinde düzenlenen basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturacağı; ilanda hile bulunmayıp, sadece haber verme şeklinde ise ve aldatıcılık özelliği sadece şahıslarla birebir konuşma sırasında oluşmuşsa, eylemin aynı Kanunun 157. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık kapsamında olacağı gözetilmeden, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği anlaşılmakla… isabetsizlik görülmemiştir.” 

8. Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılık :  Bu nitelikli halin oluşması için failin birtakım özellikleri sahip olması gerekir. Bu nedenle bu nitelikli hal bakımından özgü suçun varlığı kabul edilmektedir. Fail ancak tacir veya şirket yöneticisi veya şirket adına hareket eden kişi veya kooperatif yöneticisi olabilir. Bu kişiler o şirketin nüfuzunu kullanmakta; bu sayede daha rahat hareket etmekte ve sahip olduğu itibar ve yetkiden faydalanmaktadır. Bu durumda mağdurun araştırma ve kontrol etme imkânı ortadan kalkmış olmaktadır. 

9. Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle dolandırıcılık :  Serbest Meslek sahiplerinin kimler olduğu 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda tarif edilmiştir. Buna göre serbest meslek sahipleri doktorlar, avukatlar gibi serbest meslek makbuzu düzenleyen kişilerdir. Kanun koyucu serbest meslek sahiplerine mesleklerinden dolayı duyulan güvenin etkili bir şekilde korunması amacıyla bu nitelikli hali düzenlemiştir. 

10. Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla dolandırıcılık  : Bu nitelikli halde elde edilen yarar kredinin sağlanmasıdır. Fail bu krediyi almak amacıyla hileli davranışlarda bulunmaktadır. Bu nedenle özel kast gereklidir. 

11. Sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık : Burada da sigorta bedelini almak maksadıyla hileli hareketler yapıldığından özel kastın varlığı şarttır.

12. Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle dolandırıcılık :Bu nitelikli halle kamu güveninin de korunması amaçlanmaktadır.

13. Basit ve nitelikli dolandırıcılık suçlarının üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

14. Basit ve nitelikli dolandırıcılık suçlarının suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.

B) Cezayı Hafifletici Haller 

1. 159. maddede daha az cezayı gerektiren hal düzenlenmiştir. Buna göre  ‘’Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. ‘’ 

Bu hafifletici nedenin söz konusu olabilmesi için taraflar arasında bir hukuki ilişkinin olması gerekir. Bu ilişkiden doğan alacağın elde edilmesi maksadıyla birtakım hileler yapılmalı ve mağdur aldatılmalıdır.  Doktrinde bir görüşe göre bu hukuki ilişkinin ahlaka aykırı olmaması gerekir. 

2. TCK 167/2 gereği dolandırıcılık suçunun haklarında ayrılık kararı verilmiş eşlerden birinin zararına, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin zararına veya aynı konutta yaşayan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımları zararına işlenmesi durumunda ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.

3. TCK m.167/1 gereği dolandırıcılık suçunun; haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy veya alt soyunun veya bu derece kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, zararına olarak işlenmesi halinde ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.  Burada şahsi cezasızlık nedeni söz konusudur. 

Şahsi cezasızlık sebebi ancak o kişi bakımından sonuç doğurur . Suçun birlikte işleyen suç ortakları bu sebepten yararlanamazlar. Yine bu düzenlemeden faydalanabilmek için suçun yalnızca kanunda yazılı kişilerin zararına işlenmiş olması gerekir. Akrabalar ile birlikte başka kimselerin suçtan zarar görmesi durumunda fail artık bu cezasızlık sebebinden faydalanamaz. 

ETKİN PİŞMANLIK 

Madde 168’de bu suç tipi bakımından özel etkin pişmanlık hükmü düzenlenmiştir. Etkin pişmanlığın ne zaman gösterildiği fail hakkında verilecek ceza bakımından önem arz eder. 

1.Kovuşturma başlamadan önce 

Failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.

2.Kovuşturma başladıktan sonra ancak hüküm verilmeden önce

Verilecek rıza yarısına kadar indirilir. 

Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranmaktadır . 

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

*Teşebbüs : Dolandırıcılık suçu neticeli suçlardandır . Bu nedenle hareketin yapılması suçun oluşumu için yeterli değildir. Kanunda öngörülen 2 netice de meydana gelmelidir. 

Teşebbüsün oluşabilmesi için bazı şartların yer alması gerekir :

  1. İşlenmek istenen suçun kasten işlenebilen bir suç olması,
  2. Failin elverişli hareketlerde bulunması,
  3. Failin doğrudan doğruya suçun icrasına başlaması,
  4. Failin elinde olmayan nedenlerden ötürü eylemini tamamlayamaması 

Dolandırıcılık suçunda hileli hareketin gerçekleştirildikten sonra mağdurun aldanmaması ya da zarar elde edilememesi durumunda teşebbüs söz konusu olur.

*İştirak : Bu suç özgü suçlardan değildir. O yüzden iştirak bakımından da özellikli bir durum söz konusu değildir. TCK 37,38,39. Maddeler uygulanarak sorunlar çözülebilir.

*İçtima : Özellikli bir durum söz konusu değildir . Genel hükümlere göre problem çözülür. Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda müteselsil suç hükümleri uygulanır.

SORUŞTURMA , KOVUŞTURMA , YAPTIRIM

5235 sayılı kanunun 14.maddesi gereği mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur. Dolandırıcılık suçu asliye ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suç tipidir. Ancak 5235 sayılı kanununun 12.maddesi gereği nitelikli dolandırıcılık suçu ağır ceza mahkemesinin görev alanına girmektedir. 

Dolandırıcılık suçu şikayete tabi bir suç değildir. Dolayısıyla resen soruşturulur. Basit dolandırıcılık suçunda kanunda belirlenen ceza bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıdır. Adli para cezasının alt sınırı belirlenmediğinden TCK 52 gereği 5 gündür.

Nitelikli dolandırıcılık suçlarında kanunda belirlenen ceza üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıdır. Adli para cezasının alt sınırı belirlenmediğinden TCK 52 gereği 5 gündür. Ancak , (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.  Bu bentlerde kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla dolandırıcılık, sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık , kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle dolandırıcılık düzenlenmektedir. 

TCK 169 gereği dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. Bu güvenlik tedbirleri TCK 60 gereği iznin iptali ve müsaderedir.

Avukat Hüseyin ACAR

Stajyer Avukat Hüseyin ACAR

Reşit Hukuk & Danışmanlık Bürosu