TÜRK CEZA KANUNUNUN 220. MADDESİNİN 5.FIKRASINDA YER ALAN DÜZENLEMENİN ANAYASAYA AYKIRILIĞI

TÜRK CEZA KANUNUNUN 220. MADDESİNİN 5.FIKRASINDA YER ALAN DÜZENLEMENİN ANAYASAYA AYKIRILIĞI

1.SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA SUÇU NEDİR?

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220.madesinde düzenlenmektedir. Madde metnine bakıldığında kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapmak suç olarak düzenlenmiştir.

2.SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMAK VE YÖNETMEK NEDİR?

Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek TCK 220/1 de düzenlenmektedir. Maddeye göre ‘Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.’

Yargıtay  6. Ceza Dairesi 2020/2822 Esas ,  2021/15617 Karar sayılı dosyasında suç örgütünü ; tam bir işbirliği ve eylem paylaşımı anlayışı çerçevesinde en az üç kişi tarafından kurulan ve bünyesinde hiyerarşik ilişki taşıyan süreklilik ve devamlılık gösterecek şekilde yapılanan, baskı, yıldırma, sindirme ve zorlama yöntemlerini kullanan korkutucu topluluk olarak tanımlamıştır.

Bu durumda suçun konusunu oluşturan bir örgütten bahsedebilmemiz için, yapının 4 unsurdan oluşması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 2020/706 Esas , 2021/17380 Karar sayılı dosyasında da bu yönde karar verilmiştir:

‘‘TCK.nın 220.maddesi kapsamında bir örgütün varlığından bahsedebilmek için en az üç kişinin suç işlemek amacıyla bir araya gelmesi, bu kişiler arasında devamlılık içeren katı veya gevşek bir hiyerarşik ilişki bulunması, bu kişilerin örgüt araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye muktedir olması gerekir. Suç işlemek için anlaşmada ise; suç işlemek üzere iradelerin bir araya gelmesi söz konusudur, burada da devamlılık vardır. Ancak örgütlenme yoktur. Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün varlığından bahsedebilmek için örgütün hangi suç ve/veya suçları işlemek amacıyla kurulduğu da tespit edilmelidir. Çünkü örgütün amacı bir suç programını gerçekleştirmektir. Yani belirsiz sayıda suç işlemektir. Suç sayılmayan ancak hukuka aykırılık teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek için kurulmuş ise amacı kanunda suç olarak tanımlanan fiilleri işlemek olmayan bir örgütlenme bu anlamda suç örgütü olarak algılanamaz.

Suç örgütü kurma ve yönetme ile örgüte üye olma, suçları yönünden suç örgütünün işlemeyi amaçladığı suç ve/veya suçların en azından hazırlık hareketi ile ilgili ciddi bulgu, emare ve/veya delil olmalıdır. Suç örgütü kurma bağımsız bir suç kabul edildiğine göre, amacı olmayan bir örgütlenmede suç örgütünün bir veya birkaç amaç suç işlemesi için kurulmalı ve suçların işlenmesine dair TCK'nın 220/1.maddesinde gösterilen unsurlar ile ilgili bulgulara ulaşılmalıdır. ‘’

Yargıtay kararında belirtilen 4 unsur şu şekilde açıklanabilir:

1.Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla bir araya gelmek : Kanunda belirtildiği üzere örgütün amacı kanunun suç saydığı fiilleri işlemektedir. Herhangi bir ceza kanununda ya da herhangi bir kanunda yer alan suçları işlemek için bir araya gelmek olabilir. Ancak bu suçların işlenmiş olması gerekmez. Örgüt bir birleşme suçudur. Örgüt kurulduğunda suç oluşmuştur.

Ancak Türk Ceza Kanununda ve diğer kanunlarda özel hükümler yer almaktadır. Daha özel nitelikli bir hüküm varsa TCK 220 değil, özel hükümler uygulanır . Örneğin Türk Ceza Kanununun 314.maddesinde2.kitabın 4.kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kurulması durumunda TCK 220 değil TCK 314 uygulanmalıdır.

2.Devamlılık : Örgütü iştirakten ayıran unsur devamlılık unsurudur. İştirakte de suç işlemek için bir araya gelen insanlar söz konusudur ancak bir örgütten bahsedebilmemiz için süreklilik arz etmesi gerekir. Faillerde devamlılık içinde suçların işlenme iradesinin bulunması gerekir.

3.Gevşek bile olsa hiyerarşik bir yapı : Bir örgütten söz edilebilmesi için hiyerarşik bir yapının olması gerekmektedir. Hiyerarşik yapı astlık-üstlük ilişkisini ifade etmektedir.

4.Kişi sayısının en az 3 olması gerekir: Bir topluluğun örgüt olarak kabul edilebilmesi için en az 3 kişinin bulunması gerekir.  Ancak işlemek istedikleri suç için kişi sayısının elverişli olması gerekir.

Bu şartları taşıyan örgütün var olmasını sağlayan kişilere kurucu adı verilmektedir. Yönetici ise örgüt içi disiplinini sağlayan kişidir. Örgütün kurucusu, örgütün yönetici olabilir. Ancak kurucu olan örgütü yöneten kişi olmayabilir. Yine örgütün birden fazla yöneticisi olabilir, kanunda üst düzey yönetici ile alt düzey yönetici arasında da bir ayrım yapılmamıştır. Ancak bu durum TCK 61. Madde gereği cezanın belirlenmesinde önemli olabilir. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 2020/706 Esas , 2021/17380 Karar sayılı dosyasında kurucu ve yönetici şu şekilde açıklanmıştır :

‘‘Suç işlemek için örgüt kurmada bir veya birkaç suç işlendikten sonra daha programlanmış suçları işlemek için örgüt devam eder. Örgüte iştirak eden failler işlenen suçtan dolayı iştirak gereği cezalandırılır, yani katkıda bulunana uygulanır. Örgüt kurucuları kendi başlarına veya başkaları ile anlaşma yapılmasını başlatandır. Faaliyeti ile örgütün doğmasına sebebiyet vermektedir. Örgüt yönetenler ise üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyen, koordine edenlerdir. Örgüte sonradan katılmak ile iş bölümü gereği bir görev üstlenen örgüt üyesi olur. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen, yardım eden kişi de örgüt üyesi sayılacaktır.’’

Suç işlemek amacıyla örgüt kuran ve bu örgütü yönetenler iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 Türk Ceza Kanununun 220.maddesinin 3.fıkrasında ağırlatıcı neden yer almaktadır. Maddeye göre; ‘‘Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.’’

Yine aynı maddenin 5.fıkrasında bu bloğumuzun konusunu oluşturan, tartışmalı bir madde yer almaktadır. Maddeye göre ‘‘ Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.’’

3. SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA KURULAN ÖRGÜTE ÜYE OLMAK NEDİR?

220.maddenin 2.fıkrasında örgüte üye olmak suç olarak düzenlenmiştir. Buna göre ;

‘‘Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’

Üye olmak, kişinin örgütün iradesini kendi iradesi sayması, örgütün amacını kendi amacı sayması durumunda söz konusu olmaktadır. Örgüt üyesi, örgüte maddi ya da manevi katkı sağlamaktadır.

Kişinin örgüte üye olması için örgüt yöneticinin kabulüne gerek duyulup duyulmadığı doktrinde tartışılmaktadır. Bazı hocalar açık kabul ararken, bazıları kabule bile gerek duymamaktadır. Kanımca yöneticiden emir alan bir üyenin varlığının kabul edilebilmesi için zımni de olsa bir kabul gerekmektedir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2016/6828 Esas ,  2018/7600 Karar sayılı dosyasında ise suç örgütü üyesi olunması için yöneticinin rızasına gerek duyulmadığına hükmedilmiştir :

‘’ Suç örgütü üyesi örgüt yöneticisinin rızasının varlığı gerek olmadan örgüte fiilen katılan kişidir. Kişinin suç örgütü üyeliğinden suçlanabilmesi için örgütün varlığından haberdar olmalı, bilerek ve isteyerek ona üye olması ve örgütün hiyerarşik yapısında da yerini alması gerekir. Örgüt ile bağlantısı olmadan münferit hareket edenlerin suç örgütü üyesi olarak kabulü benimsemez. Örgüt üyesi olarak kabulde işlediği fîilerin belli yoğunlukta olması gerekir.’’

Örgütün silahlı olması halinde, örgüt üyesine verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

Ayrıca örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlemesi durumunda, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunmaktadır. Ancak bunun için işlenen suçta, suçun işlenmesinde örgütün ağırlatıcı neden ya da unsur olmaması gerekmektedir. Örneğin Türk Ceza Kanununun 79.maddesinin 3.fıkrasında ‘’Göçmen kaçakçılığı suçunun; birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde verilecek ceza yarısına kadar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza yarısından bir katına kadar artırılır.’’ Hükmü yer almaktadır. Bu durumda fail TCK 220/4 den değil, sadece 79/3 ten cezalandırılmalıdır. Bu, 42.maddede düzenlenen bileşik suç hükmünden kaynaklanmaktadır.

4.SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA KURULAN ÖRGÜTE BİLEREK VE İSTEYEREK YARDIM ETMEK NEDİR?

Türk Ceza Kanunun 220.maddesinin 7.fıkrasında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suç olarak düzenlenmiştir. Maddeye göre ;

‘‘Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.’’

Söz konusu maddede kişinin ÖRGÜT ÜYESİ OLMAKSIZIN yardım eden konumunda olduğu kabul edilmiş ancak failin örgüt üyeliğinden cezalandırılması gerektiği hükme bağlanmıştır.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2016/6828 Esas ,  2018/7600 Karar sayılı dosyasında örgüte yardım şu şekilde açıklanmıştır:

‘’Birden fazla suç işleyen, örgüte yalnızca bir suç yardımında bulunan veya örgütün genel amacına yardım eden TCK'nin 220/7. maddesinde değerlendirilir.’’

5.SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA KURULAN ÖRGÜTÜN CEBİR, ŞİDDET VEYA TEHDİT İÇEREN YÖNTEMLERİNİ MEŞRU GÖSTERECEK VEYA ÖVECEK YA DA BU YÖNTEMLERE BAŞVURMAYI TEŞVİK EDECEK ŞEKİLDE PROPAGANDASINI YAPMAK NEDİR?

Türk Ceza Kanunun 220.maddesinin 8.fıkrasında örgüt propagandası yapmak suç olarak düzenlenmiştir. Buna göre;

‘‘Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. ‘’

Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2016/6828 Esas ,  2018/7600 Karar sayılı dosyasında propaganda suçu şu şekilde açıklanmıştır:

‘‘TCK'nin 220/8. maddesinde genel manevi destek propaganda, sempati, suç ve suçluyu övme kapsamındadır. ‘’

6.BU SUÇLAR İÇİN DÜZENLENEN ETKİN PİŞMANLIK HÜKMÜ VAR MIDIR?

Türk Ceza Kanunun 221.maddesinde etkim pişmanlık hükmü düzenlenmiştir. Bu düzenlemeyle bazı durumlarda faillere ceza verilmeyeceği, bazı durumlarda ise cezanın indirileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre;

 (1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.

(5) Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.

(6)Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz

7.TÜRK CEZA KANUNUNUN 220. MADDESİNİN 5.FIKRASINDA YER ALAN DÜZENLEME ANAYASAYA AYKIRI MIDIR?

Türk Ceza Kanunun 220.madesinin 5.fıkrasında örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Kanunun gerekçesinde ise  5.fıkra hükmü şu şekilde açıklanmıştır:

‘‘Maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar.’’

Madde gerekçesine bakıldığında genel geçer ifadelere yer verilmek suretiyle maddenin meşrulaştırılması amaçlanmıştır. Ancak Anayasamızda yer alan hükümler, temel hak ve hürriyetlere ilişkin anlaşmalar ışığında söz konusu maddenin incelenmesi gerekmektedir. Bu durumda ise söz konusu maddenin Anayasamızın 38.maddesine aykırı olduğu görülecektir.

Anayasamızın 38.maddesinin 4.fıkrasında masumiyet karinesi , 7.fıkrasında ise cezaların şahsiliği düzenlenmiştir. Buna göre ; suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz ve ceza sorumluluğu şahsidir. Türk Ceza Kanununda yer alan düzenlenmede ise örgüt yöneticisinin işlenen suçla bir ilişkisinin bulunup bulunmadığı, suçun işlenmesine katkıda bulunup bulunmadığı araştırılmaksızın cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Ancak Yargıtay vermiş olduğu bir kararda yöneticinin suçtan haberdar olması gerektiğini aramıştır.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2020/2822 Esas ,  2021/15617 Karar sayılı dosyasında 220/5 maddesini açıklamış ve yöneticinin cezalandırılması için EN AZINDAN ÖRGÜT ÜYESİ VE İŞLENECEK AMAÇ SUÇ ÜZERİNDE HAKİMİYET, KONTROL, BİLGİ VE YÖNLENDİRME GÜÇ VE YETKİSİNİN BULUNMASINI ARAMIŞTIR :

Suç örgütü yöneticisi, bizzat veya bir başka örgüt mensubu ile müşterek fail olarak suç işlediğinde, ya da örgüt yöneticisi olmanın sağladığı üstünlük nedeniyle, bir örgüt mensubuna talimat verip suç işlemeye azmettirmek suretiyle (fail) sayılıp cezalandırılması gerektiğinde, asıl fail veya azmettiren olarak ceza alacaktır. Örgüt yöneticisi bizzat ya da azmettiren olarak katılmadığında dahi, mensuplarınca örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlardan, örgüt mensupları üzerinde kurduğu hakimiyet, kontrol, talimat, hiyerarşi ve emir-komutanın bir sonucu olarak ayrıca fail olarak cezalandırılır. TCK'nın 220/5. maddesinin gerekçesi bu sorumluluğu açıklamaktadır. Bu hükümle farazi bir azmettirme düşünülmüştür. Elbette örgüt yöneticisinin bu kapsamda cezalandırılabilmesi, örgüt üyesi ve işlenecek amaç suç üzerinde hakimiyet, kontrol, bilgi ve yönlendirme güç ve yetkisinin bulunması halinde olanaklı olacaktır, ki bu alanı daraltma değildir. En azından müdahale edip suçun işlenmesinin önüne geçebilecek bilgi ve etkisinin olmasının veya yönlendirebilme konusunda yeterli hakimiyeti bulunmasının ya da örgütün üzerinde genel bir etki gücünün, bölgesel de olsa (onay makamı) konumunun olması aranmalıdır. Bu husus, kanunun gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır. “Suç örgütü”; hiyerarşisi, devamlılığı, disiplini olan ve devlet içinde devlet olmayı hedefleyen, toplumu etkileyen, düzeni geniş çapta bozan, suç işleyen, kendine göre kurumsallaşmış karmaşık bir yapılanma ağını kapsar. “Çete” kavramı ise nispeten küçük, gevşek hiyerarşik yapılanma ve disiplini olan bir veya birkaç suç işlemeye niyetlenen, ancak bu konuda profesyonel taktik ve yöntemler izlemeyen, aracılık yapan, daha ziyade sokak yapılanması niteliği taşıyan, devlet içinde devlet olmaya hareket etmeyen ve mahalli suçlar işleyen yapılanmalar için kullanılabilir. Çete, bağımsız bir suç tipi değildir. Örgüt suçlarında bir başka önemli unsur da, örgüt mensuplarının fikir alış verişinde bulunup paylaştıkları, plan ve program yapıp eylem hazırlığı yaptıkları zeminin de bu özelliği ile yerleri olmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.04.2007 gün, 2006/253 esas, 2007/80 sayılı kararında bu hususvurgulanmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan hakkında mahkumiyet hükmü kurulan sanık ... ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan haklarında hükümlülük kararı verilen sanıklar ... ve ...’ın, devamlılık içeren kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacı ile bir araya gelip aralarında sıkı veya gevşek hiyerarşik bir bağın bulunduğuna, hiyerarşik yapılanmayı gösteren emir komuta zinciri ile altlık üstlük ilişkisinin varlığına ve adı geçen sanıkların faaliyetleri ile örgütün doğmasına veya üst pozisyonda kolektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyip koordine ederek örgütüne yarar sağlama maksadıyla eylemlerini gerçekleştirdiklerine ilişkin kesin, inandırıcı kanıtlar karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, genel, soyut ve geçişli ifadelere yer verilmek suretiyle sanıklar ..., ... ve ... hakkında TCK’nın 220/1-2. maddeleri uyarınca yazılı şekilde hükümler kurulması,

Her ne kadar kararda yöneticinin, örgüt üyesi ve işlenecek amaç suç üzerinde hakimiyet, kontrol, bilgi ve yönlendirme güç ve yetkisinin bulunması aranmışsa da Anayasaya aykırılığın giderilmesinde bu husus tek başına yeterli değildir. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, faile verilecek cezanın dolaylı olarak başkalarını etkilememesini kapsamaktadır. Böylece, kişinin eylemine bağlı sonuçtan doğan sorumluluğun yalnızca kendisine ait olacağı ve onun dışındaki herhangi bir kimsenin sorumlu tutulamayacağı kabul etmektedir.  Bu husus Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1985/2623 Esas ve 1985/3431 Karar sayılı dosyasında da şu şekilde açıklanmıştır:

"Bu zorunluluk dayanağını anayasanın 38. maddesinde yer alan 'Ceza sorumluluğunun şahsiliği' temel ilkesinden almaktadır. Bu ilke kişinin ancak serbest iradesi ile oluşturduğu kusurlu fiilden sorumlu tutulması sonucunu doğurur. Bu nedenle bir topluluğun suç işlediğini ileri sürerek topluluktaki kişileri sorumlu tutmak belirtilen temel ilkeye aykırıdır. Kişiler ancak hukukka aykırı neticeye yönelen, iradi kusurlu fiillerinin saptanması halinde cezai sorumluluk taşırlar."

Yönetici suçun işleneceğinden haberdar olsa da söz konusu örgüt üyesini azmettirmemişse, suçun işlenmesine yardım etmemişse ilgili suç bakımından herhangi bir cezai sorumluluğunun doğmaması gerekmektedir. Ceza hukukunun temel ilkeleri bunu gerektirmektedir.

Stajyer Avukat Sema Nur Deveci

Avukat Hüseyin Acar

Reşit Hukuk&Danışmanlık